Allah bizden nasıl bir insan olmamızı istiyor?

Yüce Rabbimiz Hz. Âdem’den bu yana göndermiş olduğu peygamberler ve kitaplar vasıtasıyla bizlere buyruklarını iletmiştir. Bu buyruklar insanın dünyada nasıl yaşaması gerektiği konusunda yol gösteren, rehberlik eden öğretilerdir. İnsan bunları dikkate alıp hayatını ona göre düzenlerse  hem dünyada huzur ve mutluluğu hem de ebedî kurtuluşu elde eder.
Allah Teâlâ’nın insanlığa son ilahi hitabı olan Kur’an-ı Kerim’e baktığımız zaman insanın onurlu ve erdemli bir hayat yaşaması için uyması gereken emir ve 
yasakları içerdiğini görürüz. İnsana yaratılış gayesini hatırlatan ve Rabbini tanıtan Kur’an, kendisinden önce gönderilen kitapların ve peygamberlerin evrensel çağrısını yeniler. Bizler, iyi insan ve iyi Müslüman olmanın nasıl mümkün olacağını onun kitabından öğreniriz. 
Yüce Allah bizleri kurtuluşa çağıran mesajlarını son peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.) vasıtasıyla göndermiştir. O, Yüce Allah’ın insanlara müjdeleyici, uyarıcı (Ahzâb, 33/45) ve rahmet (Enbiyâ, 21/107) olarak gönderdiği peygamberidir. Allah’ın kitabını onun elçiliğiyle göndermesi bizler için büyük bir ilahi lütuftur: “And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Ahzâb, 33/21) Hz. Peygamber Kur’an-ı Kerim’i en iyi anlayan ve yaşayan biri olarak tüm insanlar ve Müslümanlar için en güzel örnektir. (Âl-i İmrân, 3/164) Kur’an onun sünneti ile birlikte okunduğunda en iyi şekilde anlaşılıp yaşanabilir. Zira o, yaşayan Kur’an’dır. (Ahmed b. Hanbel, Müsned V, 163)
Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) emsalsiz örnekliği kıyamete kadar gelecek tüm insanlar içindir.  Onun Allah’a olan imanı, inancındaki sebatı, teslimiyeti ve tevekkülünün yanı sıra üstün ahlaki özellikleri hepimiz için hayati öneme sahiptir. Hayat imtihanında onun hayatından örnek alacağımız çok şey vardır. Elbette tüm peygamberlerin hayatı ve mücadelesi bizlere çok şey anlatır ve öğretir. Ancak peygamberlik zincirinin son halkası olan Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) sireti ve sünneti tüm insanlık için eşsiz bir örnekliktir . 
Kur’an bir hayat kitabıdır. Onun öğretileri evrenseldir ve çağrısı tüm insanlar içindir. Kur’an’ın ilahi çağrısına uymak hayatlarımızı anlamlandırmanın yegâne yoludur. (Enfâl, 8/24) Rabbimizin hoşnutluğunu onunla kazandığımız gibi iyi bir insan ve mümin olmanın anahtarı da yine ondadır.   Yüce Allah’ın son gönderdiği kitapta yer alan aşağıdaki ayetlerde evrensel insani ve ahlaki esasları görmek mümkündür: 
“Allah’tan başka tanrı tanıma; sonra kınanmış ve yalnızlığa terk edilmiş olarak kalırsın. Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. ‘Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster.’ diyerek dua et. Kalplerinizdekini en iyi bilen Rabbinizdir. Eğer iyi olursanız bilesiniz ki Allah kendisine yönelenleri bağışlayıcıdır. Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma! Çünkü savurganlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan da Rabbine karşı çok nankördür. Eğer sen kendin dahi Rabbinden umduğun bir lütfu beklemek durumunda (ihtiyaç içinde) olduğun için onlara ilgi gösteriyorsan, hiç değilse kendilerine rahatlatıcı bir söz söyle! Eli sıkı olma, ölçüsüzce eli açık da olma; sonra kınanacak, kendi kendine hayıflanacak duruma düşersin! Rabbin rızkı dilediğine bol bol verir de kısar da. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları görmektedir. Fakirlik korkusuyla çocuklarınızın canına kıymayın! Biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük günahtır. Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur. Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. Bir kimse haksızlıkla öldürülürse velisine yetki verdik; ancak o da öldürme hususunda haksızlığa sapmasın; çünkü o, yeterince yardıma mazhar olmuştur. 
Rüştüne erinceye kadar yetimin malına, onun yararına olmadıkça el sürmeyin. Ahde vefa gösterin; çünkü ahit sorumluluk doğurur. Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha iyidir hem de sonucu daha güzeldir. Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü göz, kulak ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin. Bütün bunların kötülüğü Rabbin katında istenmeyen şeyler olmasıdır. İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah’tan başka tanrı tanıma; sonra kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.” (İsrâ, 17/22-39)
İsra suresinin bu ayetlerinde yer alan on iki emir Allah Teâlâ’nın gönderdiği tüm peygamberlerinin insanlara tebliğ ettikleri hakikatlerdir. Bunların başında Allah’ın varlığına ve birliğine iman gelir. İmanla tüm amellerimiz ve niyetlerimiz kıymet kazanır. İmanın karşıtı küfürdür. Küfür bir şeyin üstünü örtmek, gizlemektir. Dolayısıyla yaratana inanmamak onun nimetlerini inkâr etmek bir bakıma gizlemek anlamına gelir. Kur’an bu sebeple şirk ve küfrü en büyük zulüm olarak adlandırır. (Lokmân, 31/13) Allah’a imandan sonra gelen ödev ise O’na kulluk ve ibadet etmektir. Çünkü ibadet iman etmemizin gereğidir. Rabbin nimetlerine bir teşekkür ve şükrandır ibadet. Kulluk, namaz, oruç, hac gibi formel ibadetler yoluyla yapıldığı gibi anne-babaya saygı ve hürmet göstermek de kulluğun diğer bir boyutudur. Yüce Rabbimizin kendisine iman ve ibadetten hemen sonra ana-babaya iyilik ve ihsanda bulunmayı buyurması dikkate değerdir. Bizleri yaratan Rabbimiz bu dünyaya gelmemize onları vesile kılmıştır. Büyümemiz, bakımımız, maddi ve manevi her türlü ihtiyaçlarımızı onlar yerine getirir. Bunu da büyük bir fedakârlık ve sevgiyle yaparlar. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, anne-babaya iyilik etmeyi en önemli ameller arasında sayarken (Buhârî, Edeb, 1), onlara asi olmayı da büyük günahlardan biri olarak bildirmiştir. (Buhârî, Edeb, 6)  
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa iyilik ve yardımda bulunmak diğer bir emir olarak sayılır. Bu yardımların kapsamı içine gönülden yapılan bağışlar girdiği gibi muhtaç olanlara verilen sadaka ve zekât da girer. Ancak yardımda bulunurken saçıp savurmadan, ailenin nafakasını da düşünerek ölçülü davranmak öğütlenir. Yardım edecek durumda değilsek, gönül alıcı bir söz ve güler yüz göstermek de sadaka yerine geçer. Ayetin devamında cimrilikten ve savurganlıktan kaçınmak emredilir. Tavsiye edilen bu ikisinin ortasındaki denge hâli cömertliktir. Malı kimine az kimine çok verir Rabbimiz. Bu ilahi taksimata razı olmak ve kanaat göstermek gerekir. Çünkü bizi bilen Rabbimizin her işinde bir hikmet vardır. Zengin veya fakir olmak da bu dünya hayatında sınanacağımız hususlardır. Olgun bir mümine yakışan, zenginlikle şımarıp kibirlenmemesi, fakirlik hâlinde ise isyana düşmemesidir. 
Rızkı veren Rabbimizdir. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah Teâlâ’ya ait olmasın. (Hûd, 11/6) Hak Teâlâ tüm canlıların, hayvanların ve insanların rızkını vereceğini bildirmiştir. İnsanın rızık konusunda endişe edip korkmak yerine Rezzak olan Allah’ın kendisine nasip ettiği rızkı elde etmek için çalışıp gayret göstermesi gerekir.
İslam dini büyük hayâsızlık olarak görülen zinayı yasakladığı gibi zinaya götüren yolları da yasaklamıştır. Tertemiz bir hayat yaşamak için kötü bir yol olan zinadan uzak durmak İslam ahlakının gereğidir. İnsana değer verip yaratan Rabbidir. Bu sebeple insanın canı da dokunulmazdır. Dinimize göre haksız yere bir cana kıymak bütün insanları öldürmek kadar büyük bir günah olarak görülmüştür. Bir insanın canını kurtarmak da bütün insanları kurtarmak gibidir. (Mâide, 5/32)
Dinimiz İslam, zayıfların, fakirlerin, yetimlerin korunması konusuna ayrı bir önem vermiştir. Toplumdaki zayıf ve güçsüzlerin korunması, gözetilmesi her Müslüman’ın sorumluluk alanına girmelidir. Özellikle yetimlerin haklarına duyarlılık gösterilmesi Kur’an-ı Kerim’in sıklıkla vurgu yaptığı hususlardır. Yetimlere sahiplik yapmak, mallarını yememek ve en güzel şekilde muamele etmek Müslümanlığımızın gereğidir. Müslüman denilince hemen akla gelen diğer ahlaki özellikler ise şunlardır; verdiği sözü tutmak, hakkında bilgisi bulunmayan boş ve faydasız işlerin peşinden koşmamak, kimseye karşı kibirlenip böbürlenmemek!
İnsanı bu sonsuz kâinatta yalnız bırakmayan Rabbimiz huzur ve barış içinde erdemli bir hayat yaşaması için ona hep yol göstermiştir. Kur’an-ı Kerim ve Sevgili Peygamberimizin örnekliği hayatının her alanında insana rehberlik edecek imani ve ahlaki öğretilerle doludur. İnsanın hayatına mana katan ve onu eşref-i mahlukat olma mertebesine yükselten de Rabbimizin gösterdiği yol üzerinde dosdoğru yürümekten geçer. İnsan olmanın değeri ve anlamı da yolu güzel yürümek ve nihayetinde ardında hoş bir seda bırakmaktır.  O zaman Rabbimizin rızasını kazanan kul olarak O’na kavuşur ve ebedî saadeti elde etmiş oluruz.  

17