Cuma Namazı

İslam dininde cuma, haftanın en hayırlı ve bereketli günüdür. (Müslim, Cum’a, 18).  Bugün, Müslümanların bir araya geldiği, birbiriyle kaynaştığı, birliktelik ruhu içinde Allah’a ibadet ettiği bir zaman dilimidir. Bugünü değerli kılan şeylerden biri her Müslümanın cemaatle kılması gereken cuma namazıdır. Yüce Allah, “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma, 62/9) buyurarak bu namazın önemine dikkat çeker. Bu ibadetin bir mazeret olmaksızın, önemsememekten dolayı terk edilmesi kişinin kalbinin mühürlenmesine ve gafillerden olmasına yol açar. (İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 93; Müslim, Cum’a, 12)
Cuma namazı, hastalık, körlük, kötürümlük, korku gibi mazeretleri olmayan ergenlik çağına ulaşmış, hür ve mukim yani yolcu olmayan tüm erkeklere farzdır. Bu namazı, farz olmamakla birlikte kadınların ve çocukların kılması da teşvik edilmektedir.  Cuma namazı öğle namazı vaktinde imam ile birlikte en az dört kişilik bir cemaat ile kılınabilir. 
Cuma namazına gidecek Müslüman, mümkünse boy abdesti alır, ağız temizliğini yapar, güzel kokular sürünerek bir bayram havası içinde erkenden mescide Rabbiyle ve din kardeşleriyle buluşmaya gider. (Müslim, Cum’a, 7; Muvatta’, Tahâret, 32; Buhârî, Cum’a, 31) Hz. Peygamber, boy abdesti alıp, cuma namazını kılıp, hutbeyi sessizce dinleyen kimsenin on günlük günahlarının bağışlanacağı müjdesini verir. (Müslim, Cum’a, 26)
Cuma namazı, dört rekât ilk sünnet, iki rekât farz ve dört rekât son sünnet olmak üzere toplam on rekâttan ibarettir. Cuma namazının bir parçası olan hutbe, ilk sünnetten sonra, farzdan önce, imam tarafından cemaate belirli usuller ile yapılan bir hitap, konuşmadır. Allah’a hamd, tespih, şehadet, salavat ile vaaz ve nasihatten ibaret olan hutbe iki kısımdan oluşur. Allah Resûlü’nün hutbeleri genelde ayetlerden oluşan, güncel ve orta uzunluktaki konuşmalardır. (Nesâî, İstiskâ, 10; Ebû Dâvûd, Salât, 221, 223; Müslim, Cum’a, 47)

37

Cenaze Namazı

Müminin, diğer müminler üzerindeki haklarından biri, öldüğünde cenazesinde bulunup onu son yolculuğuna uğurlamalarıdır. (Tirmizî, Edeb, 1; Nesâî, Cenâiz, 52) Her Müslümanın öldüğünde yıkanması, kefenlenmesi ve cenaze namazının kılınması diğer Müslümanlar üzerindeki hakkıdır. Bütün bu uygulamalar ölse de insanın bedeninin saygıya layık ve değerli olduğunu göstermeye, ölen kardeşimizi ebedî âleme hayır dua ve güzel şahitlik ile uğurlamaya yöneliktir. Cenaze merasimi, Müslümanların arasındaki kardeşlik bağını perçinleme, acılı kardeşleriyle hüznü paylaşma anıdır. Hayatın meşgaleleri arasında Müslümana, ölümü, dünya hayatının geçiciliğini anlatan bir ibret alma fırsatıdır. Bu faydaları nedeniyle olsa gerek, Hz. Peygamber (s.a.s) din kardeşinin cenazesi defnedilinceye kadar yanında bulunanın, büyük sevaplara ulaşacağı müjdesini verir. (Buhârî, Cenâiz, 58; Müslim, Cenâiz 52)
Cenaze namazının rükünleri kıyam ve tekbirdir. Cemaatle kılınabileceği gibi tek başına da kılınabilir. Allah’a hamdetmek, salat ve selam getirmek ve dua etmek bu namazın sünnetleri arasında yer alır. Hz. Peygamber’in“Cenaze namazı kıldığınız zaman, ölen kişi için samimiyetle dua edin.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 54, 56) hadisi bu hususu vurgular. Kardeşine son vazifesini yerine getiren kişi, önce ölen şahsın kadın, erkek, kız veya erkek çocuk olduğunu belirterek niyet eder. Daha sonra kıble tarafına konulan cenaze önünde olacak şekilde durur ve tekbir alır. “Ve celle senâüke” ifadesiyle birlikte Sübhâneke duasını okur. Ellerini kaldırmadan ikinci tekbiri alır ve “Salli” ve “Bârik” dualarını okur. Aynı şekilde üçüncü tekbiri aldıktan sonra cenaze dualarını veya dua niyetiyle Fâtiha suresini veya başka bir dua okur. Aynı şekilde dördüncü tekbiri alıp önce sağa, sonra sola selam vererek namazı tamamlar. Cenaze namazı, Güneş doğarken, tam tepedeyken ve batma vakti dışında diğer bütün zamanlarda kılınabilir. (Müslim, Müsâfirîn, 293)

38