Din Tanımları

Meraklı bir varlık olan insan her zaman bir şeylerin peşindedir. Yeni şeyler bulmak, görmek ister. Bulduğunu tanımak, öğrenmek, çözmek ister. Din de tarih boyunca bu merak ve ilgi alanının değişmezlerinden olmuştur. İhtiyaç duyulan, yaşanan, duyulan, öğrenilen, tecrübe edilen bir gerçeklik olarak din sayısız ilahiyatçı, filozof, sosyolog, psikolog, tarihçi, antropolog için bir araştırma alanı olmuştur. Bu kişiler kendi ilgi, uğraş ve ilim alanlarına, kendi bakış açılarına, gözlemlerine göre dini anlama, tanımlama ve yorumlama çabası içinde olmuşlardır. Bu sebepler nedeniyle pek çok bakış açısına ve farklı tanımlara sahip olmaları bizi şaşırtmamalıdır. 
Din tanımlarının fazla olmasının bir başka sebebi de, din ile kastedilen amaç ve anlamın farklı olmasıdır. Her tanım, dinin farklı bir yönünü vurgulamıştır dersek yanlış söylemiş olmayız. Aynı şekilde, bireysel duygu, yönelim, değer ve dünya görüşleri de dinin tanımlanmasında etkin rol üstlenirler. İlkel toplumların din anlayışları ile modern toplumların din anlayışları da birbirinden farklıdır. Her toplumun dinden anladığı ve kastettiği anlam farklı farklı olunca, din tanımları da çoğalmaktadır. O hâlde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, herkesin birleştiği, ortak kabul görmüş bir din tanımı yoktur.  
Meşhur Rus yazar Leo Tolstoy dini, insanın sonsuz varlık ile kurduğu ilişki olarak tanımlar. Ona göre, bir din bu ilişkiyi kurabiliyorsa dindir, yoksa din görünümlü yoz bir yapıdır. Tolstoy daha başka din tanımları da sunar okuyucusuna. Onun naklettiği din tanımlarından birkaçını burada sıralayalım: 
“Din, insan ve Allah arasındaki bağdır.”  
“Din, insan ile Allah arasındaki meseledir.” 
“Din, ruhun ihtiyaçlarının ve aklın etkilerinin sonucudur.”
“Din, insana kendisini bağımlı hissettiği insanüstü ve esrarlı güçlerle ilişkisini bildiren belli bir yöntemdir.”
“Din, insanın kendisi ve dünya üzerindeki hükümranlıklarını tanıdığı ve birlik hissettiği esrarlı ruhlarla arasındaki bağı esas alan bir insan hayatı tanımıdır.” (Tolstoy 2016: 13-14)
Tolstoy daha başka tanımlar verirse de bu kadarı yeter. İsterseniz başka kaynaklarda din nasıl tanımlanmış, onlardan da örnekler verelim:
“Din, insanın kutsal saydığı şeylerle olan ilişkisidir.”; “Din, bir cemaati bir araya getiren ibadet ve inançlar sistemidir.” (Çelik 2005: 13) “Din, bu dünyanın ötesinde Tanrı adını verdiğimiz bir gerçekliğin varlığına inanmaktır.” (Holloway 2019: 10)
Diyanet İşleri Başkanı olarak da görev yapan rahmetli Ahmet Hamdi Akseki (ö. 1951) için din, Allah’ın peygamberler aracılığıyla insanlara bildirdiği kanunların tamamıdır. (Akseki 1967: 184) Bir başka din âlimimiz Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ö. 1942) ise dini şöyle tanımlar: “Din, akıl sahiplerini kendi hür seçimleriyle bizzat hayırlara ve güzel işlere yönelten bir ilahi kanundur.” (Elmalı, 2021:113)
Bütün bu tanımlar bize birkaç şey söylüyor. Din, her şeyden önce, Allah ile insan arasındaki bir mahrem yani özel ilişkidir. Nihayette insanlar kendi inanç ve ibadetlerinin sorumluluğunu üstleneceklerdir. Din kavramı, belli bir inanç sistemini, belli bir tutum ve davranışlar bütününü içine alır. Aynı zamanda din, insanın varoluş amacını, hayatın anlamını açıklayan bir sistemdir. Dahası din; doğum, evlenme, boşanma, hastalık ve ölüm gibi hayatın dönüm noktası sayılabilecek anlar ve olaylar ile de ilgilenir, bunlara dair anlamlar üretir. Bir anlamda din, hayatın sıra dışı olaylarının anlam ve öneminin kavranmasında, bizi üzüntü ve kedere sevk eden olayların “kabul edilebilir” izahlarını sunmada, omuzlarımıza binen yükün hafifletilmesinde ciddi roller üstlenir. Hayatı yaşamaya değer kılan anlam ve değerleri ile din insana hayat yolculuğunda bir kılavuzdur.     

3