Din Taşıdığı Değerlerle Hayata Nefestir
Din…
Tutulan, gidilen yol, kendini kutsala adamak, ceza ve mükâfat demek. Yaratılanlar arasında en üstün dereceye sahip insanın bütün benliğiyle, bütün hücreleriyle her türlü eksik ve kusurdan uzak (münezzeh) olan Yüce Yaratıcı’ya bilinçli bir biçimde teslim olması demek. Allah’a kayıtsız şartsız, gönüllü bir teslimiyet demek; isteyerek, bilerek, bilincinde olarak boyun eğmek, özgürce ve tek başına. İmanı samimi, sağlam, sağlıklı bir irade ile bulmak; güçlü bir iradeyle hakiki bir imana yol almak demek.
Din…
Hayata istikamet ve yön verendir, hedef belirleyendir; anlam ve değer yükleyendir, kalite katandır. Hayatı yüce amaçlar için programlar. Sade, gösterişten uzak, sakin, huzurlu, mutlu bir hayatın şifrelerini verir insana. Böyle bir hayat için davranış kalıpları sunar, ahlak anlayışını ve değerleri belirler.
Din…
İnsanın kendisi, çevresi ve dünya ile ilişkisidir. İnsan aklına ve kalbine bir yoldur. Cehalete savaş açmak, bilime yoldaş olmaktır. Ahlakın sırdaşıdır. Din hem iman hem ibadet hem de ahlaktır. İnsana uygun olandır, insan için olandır. Vahyin aydınlığını aklın kılavuzluğu ile buluşturandır. Bilgiye, okumaya, araştırmaya teşvik edendir. Vicdana seslenendir. Taşıdığı değerleriyle hayata nefestir.
Din…
Haramı, çirkin, pis ve yasak olanı bilmek, silmek, yok etmektir. Helal, temiz, iyi, güzel olanı tanımak, gözetmek, yaşamak ve yaşatmaktır. Helali sahiplenmek, haramı elinin tersiyle itmek, reddetmektir. Haramın günah, helalin sevap olduğunu kavramaktır. Haramın can yakan, helalin gönül yapan olduğunu anlamaktır. Allah’ın ve Sevgili Peygamberinin “Yapın” ya da “Yapmayın” dediği şeyleri samimi bir teslimiyetle kabullenmek, boyun eğmektir. Sınırları, kuralları gözetmek, sınırsızlığa ve kuralsızlığa meyletmemektir. İtaat ile asilik, kabul ile inkâr, tevazu ile gösteriş arasında çok ince bir çizginin bulunduğunu bilmektir.
Din…
Kurallı ve düzenli bir yaşam tarzı demektir. Müminlerle birlikte belli bir amaç ve idealde, belli bir dünya görüşü etrafında buluşmaktır. Birbiriyle kenetlenmek, kardeş olmak, yardımlaşmak, dayanışmaktır. Sevinç, neşe, tasa, hüzün ve kederde omuz omuza olmak, el ele tutuşmaktır. Yüreklerin darlıkta ve ferahlıkta bir atmasıdır. Kan, ırk, soy, kabile, ulus ayrılığını din kardeşliğinde eritip yok etmektir. Müminlerin ancak “kardeş” olabileceğini zihinlere ve gönüllere kazımak, kalplere yerleştirmektir. (Hucurât, 49/10) Kişiyi menfaat için değil, sadece Allah için sevebilmektir. Kişisel hesapları bir kenara bırakarak sevdiğini Allah için sevmek, nefret ettiğinden de yine Allah için nefret etmektir.
Din…
Salih amel; iyi ve güzel iş; doğru davranış ve tevazudur. İnsanlık için iyi, güzel ve faydalı olana talip olmak, insanlara güzel ahlakla davranmak, ahlakın en soylu örneklerini sunmaktır. İyilikle kötülüğün bir ve aynı olmadığını idrak etmektir. Komşusu aç iken uyumamaktır. Alın teriyle kazanmak, helalinden yemek, haramdan kaçmaktır. İyiliğe iyilikle karşılık vermek, yapılan bir iyiliğin kadrini ve kıymetini bilmektir, vefakârlıktır, kadirşinaslıktır. Yaptığı bir iyiliği ise başa kakmamaktır. Ahde vefadır, söze sadakattir.
Din…
Doğumda ezan ve kametle kulağa gelendir. Anne babaya hayırlı bir evlat olmaya çağıran, onlara “öf” demeyi ayıp sayan, kınayandır. Kişiyi eşine, çocuklarına, kardeşlerine, akrabasına, dostlarına, insanlığa ve doğaya karşı sevgi, şefkat ve merhametle davranmaya davet edendir. Her zaman herkese güzel, nazik ve duyarlı olmaya çağırandır. Öksüze, yetime kol kanat germek, akraba ile bağları sıkı tutmaktır. Her türlü nezaketsizlikten, küstahlıktan, kibirden sakınmak, uzak durmaktır. Misafirperverliktir, ikram ahlakıdır; ekmeği bölüşmek, lokmayı paylaşmaktır. Misafire ikramın bolluk bereket olduğunu bilmektir. Cömertliktir, cimrilik ve pintilikten sakınmaktır. Ne israfın ne cimriliğin tuzağına düşmektir, tam aksine ikisi arasında bir denge kurmaktır. Kalbin cimrilik ile imanı yan yana kabul etmeyeceğini bilmektir. Yolda kalmışı gideceği yere sağlam şekilde ulaştırmaktır. Yoldaki taşı kaldırıp kenara koymaktır. Yere düşeni elinden tutup kaldırmaktır. Fakir öğrenciye destek olup onu okutmaktır. Öksüz ve yetimi sahiplenmek, malına ve hakkına el uzatmamak, korumaktır. Ölçü ve tartıda adaleti gözetmektir. Kendi aleyhine de olsa doğruyu konuşmaktır. (En’âm, 6/152)
Din…
Darlık ve yoklukta sadaka ve zekât ile sevindirendir. Soğuğu bir torba kömürle ısıtan, zifiri karanlığı bir çıra ile aydınlatandır. Açlıkta bir tas sıcak çorba, bir parça somunla kapıyı çalandır. Vicdan ve sorumluluk sahibi yürekleri “Dicle nehrinin kenarında bir kurt gelip bir koyunu kapsa, Allah’ın adaleti bunun hesabını Ömer’den sorar.” (Mehmet Akif Ersoy) uyarısıyla titretendir. Hayırda, iyilikte, güzellikte ve insaniyetlilikte mümini birbiriyle yarıştırandır. Zorluğun, darlığın, kıtlığın Müslümanları kavurduğu günlerde Tebük Seferi’ne hazırlanan İslam ordusuna Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir sözüyle elinde avucunda ne varsa verdiren aşktır. O gün, sadakatiyle nam salan Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) malının tamamını, adaletiyle şöhret bulan Hz. Ömer’e (r.a.) malının yarısını yardım için gözünü kırpmaksızın, içi cız etmeksizin ortaya koyduran güçtür. Harama el uzatmaktan, yasağı çiğnemekten meneden bir vicdandır. Sabahın seherinde derin uykuyu güzel bir ezanla bölen bir tatlı sedadır. Açların doyduğu sofraya, helalinden harcanan eve bütün bereketiyle doğandır.
Din…
Hayâdır, utanmadır, iffettir, arlanmaktır, edep duymaktır. Edeple yüceleceğini, edepsizlikle alçalacağını idraktir. Nefsin çirkinliklerinden yüzü kızarmak, yerin dibine girmektir. İmanı hayâ ile süslemek, taçlandırmaktır. Sabır ve tevekküldür, Allah’a sonsuz güvendir. Allah’a dayanmak, inandığı ve güvendiği takdirde O’nun daima kendisiyle beraber olduğunu bilmek, duymak, iliklerine kadar hissetmektir. Affedici olmaktır, hata ve kusurları deşen ve yüze vuran değil, örten olmaktır. Kardeşini affettiğinde Allah katında kendi şerefinin de o oranda artacağının bilincinde olmaktır. Küs ve dargın olanların arasını bulmaktır. Laf getirip götürmenin dargınlık ve fitne sebebi olduğunu idrak etmektir. Bozguncu ve yıkıcı değil, yapıcı ve inşa edici olmaktır.
Din…
Gönül incitmemektir, kalp kırmamaktır. İncinen, kırılan kalpleri yapmaktır. Bir kalp kırdığında yapacağı ibadetin ibadet olmaktan çıkacağını bilmektir. Kalp kırmanın insan ruhunu yerle bir etmek, onu değersizleştirmek ve aşağılamak olduğunu hatırdan çıkarmamaktır. Ruhu yaralamanın Allah’ı gücendirmek olduğunu unutmamaktır.
Din…
İşin, çalışmanın, emeğin önünü besmele ile açan, zorlukları kolay edendir. Yapılan işin en iyi şekilde layıkıyla yapılmasını, hakka hukuka uygun olmasını öğütleyen, tavsiye edendir. Sabır ve tahammül gücü tükenme sınırına dayandığında “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm” (Güç ve kuvvet Yüce ve Büyük Allah’ın yardımıyla gelir.) ifadesini söyletip kişiyi yepyeni, taptaze bir güç ve azimle donatandır. Ölüm döşeğinde artık tükenmek üzere olan enerjiyi son kez toplatıp bir “kelime-i şehadet” ile son nefesi verdirendir.
Din…
Cehalet ve bağnazlıkla savaştır. Dünyevi basitliklerden kaçmak; düzensizlik ve başıboşluktan uzak durmaktır. Kötü alışkanlıkları terk etmektir. Tiksindiren, nefret ettiren huylardan vazgeçmektir. Yaka silktiren, illallah dedirten davranışlardan sakınmaktır.
Din…
Varlığın, varoluşun, benliğin zorunlu ihtiyaçları arasında özel ve müstesna bir yere sahiptir. Günahlardan samimi ve gerçek bir tövbe ile arınmanın kapısıdır. Aşırı tüketimin ve bencil hazların kucağında erimekten, kaybolmaktan kurtulmaktır. Maddeye esirlikten kurtuluştur.
Din…
Maddeye tutkulu bedenleri manada eriten, onları mana ile terbiye ve ıslah eden ilahi bir güçtür. Allah’ı görüyormuş gibi yaşamaktır (İhsan). Aşktır, ahlaktır, hakikat ve irfanı aramaktır. Bilgi ve akıl ile imanı, ahlak ile inancı kavuşturmaktır. İman ve ahlakı aklıselime yoldaş etmektir. Eylemi iman ile yoğurmak, ahlak ile süslemektir. İçi dışı bir ve aynı olmaktır. Fikirde, işte, çalışmada, eylemde, davranışta, huyda, duyguda, ahlakta bütünlüktür. İyilik, güzellik ve erdemdir; fazilet ve yüceliktir. İnsan olmanın derin sırrına erişmek, yüceliklerine ulaşmaktır.
Din…
Nasihattir, öğüttür, ibrettir, derstir. Sağduyudur; dengedir, dengeli olmaktır. Hoşgörüsüzlüğe, her türlü aşırılığa, radikalliğe, fanatizme sırt dönmektir. Sevgiye, barışa, saygıya, hakkaniyete sahip çıkmak; haklının, güçsüzün ve mazlumun yanında durmak; haksızın, zorbanın ve zalimin eğilip bükülmeksizin karşısına dikilmektir. Düşmanlığı kardeşlik duygularıyla yumuşatmak, küsleri barıştırmak, hasımlığı söküp atmaktır. Azgın tutkuların çılgın seline set çekmek, nefsin kaba, haşin ve dizginsiz hırslarına gem vurmaktır.
Din…
Vicdandır. Safiyetini, doğallığını korumuş, bozulmamış vicdandır. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) tam da tanımladığı gibi böyle bir vicdana sahip mümin, kendisi için istemediği bir şeyi başkaları için de asla istemeyen, kendisinin sevdiği ve istediği şeyi başkaları için de aynı şekilde seven ve isteyendir. Bir başka deyişle, hakiki ve samimi bir mümin ise, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa başkalarına da öyle davranandır. Kalbiyle, diliyle, eliyle hiç kimseye zarar vermeyendir. Böyle bir mümin, dinin aynasıdır.
Din…
Sabır, sebat, tahammül ve samimiyettir. Riya ve gösterişten uzak olmaktır, alçak gönüllülüktür (tevazu). Vefa ve sadakattir; rızadır, razı olmaktır; gönül almaktır; elindekiyle yetinmek, mutlu olmaktır. Kanaattir, tok gözlülüktür, kabuldür; şükürdür, teşekkürdür, minnettir. Tatlı söz ve güler yüzdür. Ümide bağlanmak, ümitsizliği yenmektir. Çölde suya kavuşmaktır.
Din…
Coğrafyadır, vatandır, topraktır, bayraktır, hürriyettir, ezandır, özgürlüktür. Sevdirendir, merhamet ettirendir, yakınlaştırandır, kucaklaştırandır. Kolaylaştırandır, müjdeleyendir, özgürleştirendir. Korkutan, yıldıran, nefret ettiren, uzaklaştıran, azdıran, arayı bozan, düşman ettiren, birbirine kırdıran, birbirinin kuyusunu kazdıran, boynunu vurduran değildir.
Din…
Umuttur. En başta Allah’a güvenmek, bel bağlamak, dayanmak, O’nun sonsuz ve kuşatıcı rahmetine güvenmektir, bizim hakkımızda iyi niyet beslediğini bilmektir. (Yûsuf, 12/53, 87; Zümer, 39/53) Umut yittiğinde yerini yıkıcılık alacaktır. Nihayette kişinin düşünce, yargı ve eylemleri bir “hınç ahlakı” tarafından tutsak edilecektir. Bir çürümedir umutsuzluk. Umutsuzluk ruha sindiğinde, yalnızca bedeni ve duyguları zapt etmekle kalmaz, “yüreğin dalları arasına da karanlık ağlarını örer.” Böyle bir sonun kişiye ödeteceği bedel ise bir özyıkım, depresyon, kaygı ve tükenmişlik olacaktır. Umut, bittiğinde hayat da nihayete erecektir. (Groopman 2021: 16-17) Bu bir süngerin suyu yavaş yavaş emmesine benzer. Umutsuzluk ruhu teslim almaya başladığında ona direnç ve dayanma gücü veren son kalelerini de teker teker ele geçirecek ve onu yavaş yavaş zifiri karanlığa gömecektir.
Din…
Ruhlar umutsuzluk, şehvet, bencillik, kıskançlık ve düşmanlığın kucağına düştüğünde insanın insanlığını kaybedeceğini, alçalacağını söyler. Kıskanç, zalim, sapkın, tatminsiz ve narsist bir kişilik olup çıkacağı uyarısını yapar. Bu ruh hâline sahip insanların sayıları toplumda artmaya başladığında toplumsal huzur ve barışın tehlikeye gireceğini haber verir. Kötülüklerle kuşatılan bir toplumda bir arada ve kardeşçe yaşamanın, huzur, ahenk ve düzen içinde bir hayat sürmenin imkânsız olduğunu vurgular. Böyle bir toplumun başının kavga, kargaşa ve fitneden kurtulamayacağını, dünyada gün yüzü görmeyeceğini söyler.
Ve nihayet din…
Arayıştır. Aradığına kavuşmaktır. Yüce ve kutsal olanı özlemek, onun peşine düşmektir. Maddenin insanı çepeçevre kuşatan kabuğunu kırmaktır. Hayatın en derin bölgelerine, en kutsal, en kıymetli bölgelerine bilinçli bir yolculuktur. Öze ulaşmak için kabuğu kırmak şarttır. Bu yolculuk, kendi varlığımızın, varoluşumuzun, gerçekliğimizin derinlerindeki anlamını keşfetmek, bizi kuşatan evreni anlamak için yapılan bir yolculuktur. Huzursuz kalplere huzur verecek hakikati bıkmaksızın arama yolculuğudur. Bu arayış yolculuğu insanın, dünyaya merhaba deyişinin simgesi olan ilk ağlayışla başlar, ölüm döşeğinde son kez verilen derin nefesle biter. İçindeki sonsuzluğu arayış özlemi ancak son nefesle nihayet bulur insanın.
6