Doğal Felaketler İlahi Bir Ceza mıdır?
Deprem, sel, göktaşı yağmuru, fırtına, salgın hastalık gibi olaylar, tabiat kanunları çerçevesinde meydana gelen doğa olaylarıdır. Bu olaylarda objektif anlamda mutlak bir kötülük yoktur. Aksine bunlar doğal dengenin sağlanması ve dolayısıyla dünya hayatının devamı için gereklidir. Ancak bu doğa olayları birçok insanın ölmesine, evsiz kalmasına ve yaralanmasına neden olduğu için “kötü” olarak nitelendirilir. Hâlbuki insanlar bu kanunları öğrenip, bunlara uygun hareket ederse bu afetlerin yıkıcı ve öldürücü sonuçlarından korunabilirler. Örneğin bir depremde meydana gelen yıkımlar, bir selde meydana gelen zararlar ya da bir kömür madeninde meydana gelen grizu patlamasının doğurduğu trajik sonuçlar doğru tedbirler alındığı zaman önlenebilir. Hiçbir tedbir almadan depremde zarar gören evlerin ve yitirilen canların sorumluluğunu kadere yüklemek doğru değildir. Benzer şekilde dere yatağında yapılaşmaya izin verildiği takdirde şiddetli bir yağış anında derenin taşması ve bu yapılara zarar vermesi kaçınılmazdır. Bu doğal afetlerin gerçekleşmesi Allah’ın doğaya koyduğu kaderin bir neticesidir. Ancak bunların sonucunda meydana gelen zararları önlemek insanın elindedir.
Doğa olayları neticesinde yaşanan felaketler ve musibetler, Allah’ın orada yaşayan insanları cezalandırmak için yarattığı şeyler değildir. Eğer bu tür doğal afetler insanları cezalandırmak için olsaydı, hiçbir insanın yaşamadığı bölgelerde bunların olmaması gerekirdi. Kur’an’da bazı felaketlerin ve musibetlerin doğrudan ilahi bir ceza olarak geldiği (Ankebût, 29/40) yönündeki ifadeler kendilerine gönderilen peygamberleri inkâr eden ve taşkınlıklarını sürdüren topluluklar için geçerli olup, bu felaketlerde belirleyici olan yine o toplumların iradesidir. Örneğin helak edilen kavimlerin durumlarına işaret eden bir ayette; “Kendilerinden önce olan Nûh, Âd, Semûd milletlerinin, İbrahim milletinin, Medyen ve altüst olmuş şehirler halkının haberleri onlara gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık belgeler getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, fakat onlar kendilerine yazık etmişlerdir.” (Tevbe, 9/70) buyurulmaktadır. Bu durum atasözünde de şöyle ifadesini bulmaktadır: “Kula bela gelmez Hak yazmadıkça; Hak bela yazmaz kul azmadıkça.”
23