Fakirlik Probleminin Çözümüne Katkı Sağlamak
Kur’an-ı Kerim’de fakirlik korkusunun insanları, çocuklarını öldürmeye sevk edecek kadar kötü sonuçlar doğurduğundan söz edilir. Rızkı verene güvenmeyerek bu tür acımasız davranışları sergileyenler şiddetli bir şekilde kınanır. (İsra, 17/31., En’âm 6/151) Fakirlik ve istihdam problemi çözülmedikçe, ahlaki yönden yeterince olgunlaşmamış ve Allah’a karşı sorumluluğunun farkına varamamış bireylerin bu durumdan olumsuz yönde etkilenmeleri mümkündür. Bu yüzden tarih boyunca bütün peygamberler fakirleri, yoksulları, yetim ve öksüzleri görüp gözetmişler, onların sosyal ve ekonomik problemleriyle bizzat ilgilenmişler, ümmetlerine de namazla birlikte zekâtın da ilahi bir vazife olduğunu hatırlatmışlardır. (Bakara, 2/83 vd.)
Fakirlik ve yoksulluk problemini tamamen çözmek mümkün değildir. Zira bir ülkenin insanları çoğunluk itibarıyla ne kadar zengin olursa olsunlar; toplumda geliri daha düşük insanlar her zaman var olacaktır. Yine deprem, yangın, sel, kuraklık gibi doğal afetler ve savaşlar sebebiyle de her an fakir grupların oluşması mümkündür. Bu nedenle, açlık ve yoksulluk probleminin kısmen de olsa çözümlendiği ya da insanların asgari geçim imkânlarına kavuştuğu bir dünyanın kurulabilmesinde temel ölçü, insanlar ve ülkeler arasındaki yardımlaşma ve dayanışma bilincinin geliştirilmesi ve uygulanabilmesidir. İşte bu problemin çözümü noktasında İslam’ın beş temel esasından biri olan zekât ibadetinin önemli bir rolü vardır. Zira yüce dinimiz İslam, insanları birbirine karşı sorumlu tutmuş, birbirlerini görüp gözetmelerini, bencillikten uzak bir beraberlik ruhu taşımalarını istemiş, bunun için varlıklı müminlere zekât vermeyi emretmiştir. Üstelik zekâtı isteğe bağlı bir yardım olarak değil; hak sahipleri olan muhtaçlara ulaştırılması gereken bir hak ve eda edilmesi zorunlu dinî bir ibadet olarak görmüştür.
66