Fıtrat Delili
İnsan, dine eğilimli bir yapıda dünyaya gelir. Bu sebeple her insan, kendisine verilen akıl sayesinde Tanrı’nın varlığını kavrayabilir. Konuyla ilgili Allah Resûlü (s.a.s.), “Her doğan fıtrat üzere doğar, sonra anne babası onu Yahudi yahut Hristiyan
veya Mecusi yapar.” (Buhârî, Tefsîr, (Rûm) 2) buyurmuştur. Irkları, renkleri, coğrafyaları farklı olsa da, insan toplulukları bir yaratıcı fikrine daima sahip olmuşlardır. Sadece inanılan tanrının sıfat ve nitelikleri hakkında farklı düşünmüşlerdir. Kendisine inanılan varlıklar, kimi zaman bir yıldız, kimi zaman Güneş, kimi zaman da bir kahraman veya bir hayvan olmuştur. Ancak en eski kabilelerden günümüze kadar evrene hâkim bir tanrı inancı hep vardır.. Şu hâlde bu, insanın temel özelliklerinden biridir.
İlahî bir varlığa inanma eğilimi, insan ruhunun derinliklerine kazınmıştır. Yeryüzünü pırıl pırıl aydınlatan Güneş, gökyüzünü baştan başa süsleyen yıldızlar, uçsuz bucaksız denizler ve diğerleri… Hepsi insana unuttuğu o Yüce Kudret’i hatırlatır, Yüce Yaratıcı’yı haber verir.
İnsan, dünya hırsı ve arzusu benliğini sardığında, Tanrı inancından uzaklaşabilir. Yine ön yargılar veya hakikati arama konusunda isteksiz davranma, insanların Tanrı bilincinin körelmesine sebep olabilir. Ama bu inanç, insan tabiatının bir parçası olduğundan kaybolmaz, sadece unutulur. İnsan hayati bir tehlike ile karşı karşıya kaldığında, bu duyguyu derinden hisseder. Bu durumda tapındığı varlıklara değil, derhal evrenin yaratıcısı ve yöneticisi olduğuna inandığı o Yüce Kudret’e sığınır. Şu ayet bizlere bu gerçeği anlatır: “Gemiye bindikleri zaman, bütün kalpleriyle yalnız Allah’a yalvarırlar. Fakat onları kurtarıp karaya çıkarınca bir de bakarsın ki Allah’a ortak koşmaktadırlar.” (Ankebût, 29/65)
5