Genetik Hastalıklar Kader midir?
Dünyaya gelen her birey anne-babasının genetik mirası ve DNA’sıyla dünyaya gelir. Sağlıklı bireylerin çocukları, anne babadan aldıkları sağlıklı genlerle hayata sağlıklı başlarken hastalıklı genleri taşıyan anne ve babadan alınan kromozomlar çocukların hasta olarak hayata başlamalarına neden olmaktadır. Örneğin dünyadaki her otuz bebekten biri renk körlüğü, kas erimesi, şeker, guatr, kemik erimesi, kalp hastalıkları, akciğer kanseri, astım ve sarılık gibi hastalıklardan birini genlerinde taşıyarak doğmaktadır. Anne-babalarının genetik mirasıyla doğan çocukların bu hastalıklara yakalanma ihtimali çok yüksektir. Acaba bu kalıtsal hastalıklar, toplumlar ve insanlar için Allah’ın takdir ettiği şeyler midir?
Genlerde meydana gelen bozukluklar, mutasyonlar ve canlılardaki biyolojik sorunlar, doğal seyri içinde canlının kendi bünyesi ve çevreden kaynaklanan etkilerle meydana gelmektedir. Belli bölgelerde bazı kalıtsal hastalıkların yaygın olması, akraba evliliğinin sakat doğum riskini arttırması, nükleer patlama yaşanan bölgelerde mutasyona bağlı olarak sakatlıkların artmış olması, annenin alkol ve uyuşturucu kullanmasının bebeğin zihinsel ve fiziksel özürlü olmasında etkili olması bu durumu teyit etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de geçen “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.” (Rûm, 30/41) ayeti de bu gerçeğe işaret etmektedir.
Allah, evrene koyduğu düzen ve işleyiş gereği insanı çevre şartlarından etkilenecek bir biçimde yaratmıştır. Çevresel etkilere bağlı olarak insanın genetik yapısında bozulma ve mutasyon meydana gelmesi ilahi kader kapsamındadır. Allah dileseydi insanı, bu şartlardan etkilenmeyecek bir donanımla yaratabilirdi. Ayrıca çocuğun anne-babası ve soyu da ilahi kader kapsamındadır. İnsanın bu konuda bir tercihi söz konusu değildir. Yine de kalıtsal hastalıkların veya sakat doğumların insanlar ve toplumlar için Allah tarafından belirlendiğini ve dayatıldığını söyleyemeyiz. Çünkü bu hastalıklar tabii yasalar gereği insanın çevre ile etkileşimi (radyasyon, beslenme vb.) ve tercihlerinin bir sonucu olarak zamanla ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla anne-babasının genetik mirasından dolayı yeni doğan bir bebeğin bu hastalıklarla doğması tabii yasalar gereği Allah’ın takdiri iken bu hastalıklarla mücadele etmek bizim elimizdedir. Çünkü gelişen tıp sayesinde bu hastalıkların birçoğu tedavi edilebilmekte, en azından ilerlemesi durdurulabilmektedir. Toplum olarak genetik araştırmalar yaparak bu hastalıklara çözüm üretmek veya birey olarak mevcut tedavi imkânlarını araştırmak ve bunlardan yararlanmak insanın sorumluluğundadır. Eğer herhangi bir tedavi imkânı yoksa bu duruma sabredip, durumu imtihan şuuruyla kabullenmek gerekir. İrademiz dışında kalan bu durumlardan sorumlu olmadığımızı da göz önünde bulundurmalıyız.
25