Helal ve Haramı Allah Belirler

Cahiliye Dönemi’nde Araplar –bir bilgiye dayanmaksızın- bazı şeyleri kendi kendilerine haram sayıyorlardı. Mesela belli nitelikteki develerin yenilmesini veya bunlara binilmesini haram sayıyorlar, bunları işaretlemek için kulaklarını yarıyorlar ve onları putlara adıyorlardı. Yine bazı ekinlerden sadece belli kişilerin yemesinin helal olduğunu iddia ediyorlardı. (En’âm, 6/138-139) Böylece helal ve haram sınırını kendi arzularına göre belirliyorlardı.
Hâlbuki İslam insanların kendi keyiflerine göre helal veya haram belirlemeye kalkışmalarını kesin olarak yasaklamıştır: “Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü, “Şu helaldir, şu da haramdır.” demeyin, sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.” (Nahl, 16/116) Aslında bu konu doğrudan İslam’ın temeli olan tevhid inancıyla ilgilidir. Çünkü Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını ise helal saymak, Allah’ın hükümlerini inkâr etmek ve kendini Allah’ın yerine koymak (şirk koşmak) anlamına gelmektedir. Hâlbuki helal ve haramı belirleme yetkisi insanlara değil Allah’a aittir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Helal, Allah’ın kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da Allah’ın kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey söylemedikleri ise müsamaha gösterdiği (mubah) şeylerdendir.”  (Tirmizî, Libâs, 6) 
Sahabeden üç kişi Hz. Peygamber’in eşlerine gelerek onun ibadet hayatı hakkında bilgi almak istemiş ve daha iyi birer kul olmak amacıyla kendilerince çeşitli kararlar almışlardı. Biri gece boyu sürekli namaz kılmaya, diğeri sürekli oruç tutmaya, üçüncüsü de kadınlardan uzak kalarak evlenmemeye dair söz vermişti. Onların bu durumundan haberdar olan Hz. Peygamber (s.a.s.) ashabını şu sözleriyle uyarmıştır: “Bazılarınız neden böyle sözler söylüyor? Hâlbuki ben, geceleri hem namaz kılarım hem uyurum. Bazı günler oruç tutar, bazen de tutmam. Evlilik hayatı da yaşarım. Kim benim sünnetimden ayrılırsa benden değildir!” (Müslim, Nikâh, 5) Benzer bir olay üzerine de şu ayetler nâzil olmuştur: “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve güzel şeyleri haram saymayın. Sınırı da aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.” (Mâide, 5/87)
Müslüman, Allah’ın koyduğu helal ve haram hükümlerini zaman ve mekândan bağımsız olarak yerine getirmekle sorumludur. Allah’ın koyduğu haramlar, bulunulan ülke ve zamana göre değişmez. Aynı şekilde, haramlar kişilerin niyetlerine göre de değişmez. İyi niyetle, güzel bir amaç için bile olsa, haram her zaman haramdır. İslam’da amaçlar kadar, onlara götüren ‘araçlar’ da helal ve meşru olmalıdır. Hangi amaç ve niyetle işlenirse işlensin, haram yine haramdır. Mesela gelirinin tamamıyla fakirlere yardımda bulunmak amacıyla da olsa kumar oynamak veya parayı faize yatırmak yine haramdır. Aynı şekilde alkollü içkilerin ısınmak, enerji elde etmek veya kederi dağıtmak gibi amaçlarla da olsa içilmesi kesin olarak haramdır.
Allah’ın koyduğu haramlara hem dış görünüşte hem de özü itibarıyla uymak gerekir. Çeşitli yorumlarla, farklı isimlendirmelerle veya şekilsel hilelerle haramların içini boşaltmak caiz değildir. Yahudilerin kendilerine imtihan olarak konulan cumartesi çalışma yasağını göstermelik yöntemlerle ihlal ederek balık avlamaları Kur’an-ı Kerim’de bu konuda örnek verilerek eleştirilmiştir. (A’râf, 7/163-166; Bakara, 2/65-66)

6