‘Helal’ veya ‘Haram’ Hükmü Nasıl Tespit Edilir?

İslam dininde helaller çok, haramlar ise daha az sayıdadır. Haramlar ya bizzat açıklanmış veya ilke olarak belirtilmiştir. Temel hususların hükmü (helal veya haram olduğu) Kur’an-ı Kerim veya Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından doğrudan açıklanmıştır. Mesela yemek-içmek, konuşmak, evlenmek gibi davranışlar helalken; zina etmek, yalan söylemek, içki içmek gibi davranışlar haram kılınmıştır. Hz. Peygamber’in söz, fiil ve onaylarından oluşan sünneti de bir şeyin helal mi haram mı olduğuna ışık tutmaktadır. Hükmü bu şekilde açıkça belirtilmeyenler konusunda ise helal ve haramlarla ilgili genel ilkeler/ölçüler işletilmiştir. 
Allah Teâlâ merhameti sebebiyle bazı konuların hükmünü kesin olarak beyan etmemiş, kullara hareket alanı tanımıştır. Açıkça yasaklanmayan veya haram olma ölçüleri kapsamına girmeyen şeyler için ‘helal olma’ esas alınır. “Eşyada asıl olan ibâhadır.” şeklinde ifade edilen bu kurala göre, bir şeyin haramlığına dair bir delil yoksa onun helal olduğu kabul edilir. Birçok ayet bu ilkeye işaret etmektedir: “Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O’dur.” (Bakara, 2/29) “O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin buyruğunuz altına vermiştir.” (Câsiye, 45/13)
Haramlar yasaklanan şeyin niteliğine ve ne açıdan yasaklandığına göre ikiye ayrılır. Bazı haramlar bizzat kendi özündeki zarar ve kötülük sebebiyle en baştan haram kılınmıştır. Mesela hırsızlık, zina, insan öldürme, domuz eti ve kan böyledir. Bazı şeyler ise özü itibarıyla helal olmasına rağmen dıştaki bir sebepten dolayı haram kılınmıştır. Mesela cuma namazı vaktinde alışveriş yapmak veya bayram gününde oruç tutmak bu kapsamdadır. Aslında alışveriş yapmak veya oruç tutmak temelde helaldir. Ancak burada her iki fiil de Allah Teâlâ’nın zaman yönünden yasaklamasından dolayı haram olmuştur. Yine başkasına ait olan bir malı/yiyeceği o kişiden izinsiz tüketmek de bu dış unsur sebebiyle haramdır.
Kur’an ve sünnette helal-haram olduğu açıkça belli edilmeyen konularda, İslam âlimleri bu iki asıl kaynaktan hareketle çeşitli ilmî metotlar kullanarak hüküm vermişlerdir. Bu ilmî çabalar sonucunda da farklı görüşler belirtebilmişlerdir. Dil alışkanlığı hâline getirip rastgele “şu haram, bu helal” denmesini yasaklayan ayeti (Nahl, 16/116) dikkate alan Hanefiler terminoloji seçiminde daha titiz davranmışlardır. Hanefiler kesin bir delille sabit olan yasaklamalar için diğer mezhepler gibi ‘haram’ ifadesini kullanırken; deliller yeterli kesinlik içermiyorsa bu tür yasaklamalar için ‘tahrimen (harama yakın) mekruh’ ifadesini tercih etmişlerdir. Hanefilerin inanç açısından gözettiği bu ayrım, davranış açısından sonucu değiştirmemektedir. ‘Tahrimen mekruh’tan da aynı haram gibi uzak durulması zorunludur.

3