İnsanın Rabbine verdiği söz: Elest Bezmi
İnsan, zıtlıkları kendisinde toplayan bir yaratılışa sahiptir. Topraktan yaratılan bedeni insanı dünyaya çekerken, taşıdığı ilahi öz onu yüceltir. Madde ve mananın birleştiği bir vasatta hayat bulan insandan beklenen bu ikisi arasındaki dengeyi yakalamasıdır. İnsan yaratılış gereği yaşadığı dünyayı sever ve hiç ölmeyecekmiş gibi bağlanır. Rabbine elest bezminde verdiği sözü unutursa hayatın bu dünyadan ibaret olduğu yanılgısına düşebilir. Zira dünyanın geçici olan lezzetleri insanı gaflete sürükler. Ancak Rabbinin ayetlerine ve ilahi uyarılarına kulak vermesi durumunda madde ve mana arasındaki dengeyi yakalayarak ebedî kurtuluşa ve mutluluğa erebilir.
Yüce Allah dünyayı yaratmadan önce dünyaya gelecek olan bütün insanların ruhlarını yaratmıştır. Elest bezmi denilen ruhlar âleminde topladığı ruhlarımızı birbirine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuş ve “Elbette öyle! Tanıklık ederiz.” cevabını almıştır. (Â’râf, 7/172) Allah Teâlâ, insanlar neden bizi sorumlu tuttun; biz atalarımızın inandığı inancı sürdürdük. O yüzden sorumluluklarımızdan bizim haberimiz yoktu, demesinler diye ruhlarımızla bu ahitleşmeyi yaptığını bildirmektedir. (Â’râf, 7/173)
Kur’an-ı Kerim’de anlatılan ruhlar meclisindeki bu sözleşmenin bize anlatmak istediği hakikat gayet açıktır. Rabbimiz insanı yaratırken kendisini tanıması için gerekli özellikleri de var etmiştir. İnsanın iman etmeye olan kabiliyeti bu temsili olayla dile getirilir. Böylece insanoğlu sorumluluğunu kabul ederek dünyaya gelir. Artık onun için bir mazeret üretmek ve sorumluluktan kaçmak söz konusu olamaz. İnsan için gerçek huzur ve mutluluk, kendisine ruhundan üfleyen Rabbine dönmesi, O’na itaat ederek buyruklarını yerine getirmesiyle olur.
İnsanın ruhlar âleminde verdiği bu söz Allah’ın varlığını ve birliğini kabul anlamı taşıması bakımından bir iman beyanıdır. Bu hakikati Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle ifade eder: “Her doğan çocuk fıtrat üzerine doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar. Nitekim hayvan da kusursuz olarak dünyaya gelir. Sen onda bir eksiklik görüyor musun?” (Buhârî, Cenâiz, 92) Efendimiz, insanın tertemiz, kusursuz ve günahsız olarak yaratılıp dünyaya gönderildiğine dikkat çekmektedir. Bu sebeple insan fıtratı çeşitli olumsuz etkilere maruz kalmadığı müddetçe Yaratıcısını tanıma, iman etme ve iyi işler yapmaya eğilimlidir. Allah’ı tanımamak, O’na iman etmemek, O’ndan başkasına kulluk etmek ise fıtrata aykırıdır. Gökte ve yerde bulunan her şey Allah’a boyun eğip O’nun ilahlığını kabul ederken insanın başka bir yol araması beyhude bir çabadır. (Âl-i İmrân, 3/83)
15