Kişiliği

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) en dikkat çeken özelliği güzel ahlakla bezenmiş sağlam karakterli bir insan olmasıydı. Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “Sen, elbette üstün bir ahlaka sahipsin.” (Kalem, 68/4) sözleriyle vurguladığı bu hakikat, aynı zamanda onun son peygamber olmasının da bir alametiydi. Nitekim Rabbimizin kendisiyle vahiy sürecini tamamladığı Sevgili Peygamberimiz bunu şöyle dile getirmişti: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (İbn Hanbel, II, 381)
Peygamber olmadan önce dahi güzel ahlakıyla toplum içinde herkesin saygısını kazanan Allah Resûlü’nün en belirgin vasfı doğru, dürüst, adil ve güvenilir olmasıydı. Bu yüzden “el-Emîn” diye isimlendirilmişti. İlk vahyin gelişiyle heyecanlanıp başına kötü bir şey gelmesinden korktuğunu belirttiğinde sevgili eşi Hz. Hatice ona şöyle demişti: “Endişelenme, Allah seni kesinlikle utandırmaz. Çünkü sen, akrabalık bağlarını sıkı tutar, doğru söz söyler, bakıma muhtaç olan kimselere yardım eder, elinde avucunda olmayana verir, misafiri ağırlar ve haksızlığa uğrayanlara destek olursun.” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1) Eşinin dilinden dökülen bu sözler onun bireysel kanaatini değil içinde yaşadığı toplumun Hz. Muhammed (s.a.s.) hakkındaki genel kanısını yansıtıyordu. Bu yüzden Allah (c.c.) tarafından gönderilen bir elçi olduğunu bildirdiğinde insanlar, daha önce yalan söylediğini hiç görmedikleri için Peygamber Efendimize güvenmiş ve getirdiği vahyi içtenlikle kabul etmişlerdi. Reddedenlerin itirazlarıysa kendi dinî ve dünyevi düzenlerini altüst eden tevhide ve adalete dayalı yeni inanç sistemiydi. İnsanları maddi güç ve soy üstünlüğüne göre değerlendiren bu kişiler, bir peygamberin diğer insanlardan farklı olağanüstü sıfatları olması gerektiğini veya en azından dönemin önde gelen şehirlerinden Mekke ya da Taif’in seçkin, varlıklı simalarından olması gerektiğini düşünüyorlardı. (Zuhruf, 43/31) Hz. Peygamber’e bu anlayışla karşı çıkmışlardı ancak hiçbiri onun kötü niyetli, yalancı, ahlaksız biri olduğunu iddia edememişti. 
Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, hizmetlisinden yöneticisine kadar toplumun her kesimi Allah Resûlü’nün samimiyetine inanır, ona saygı duyar ve güvenirdi. Kendisine düşman olanlar da buna dâhildi. Ticaret için Şam’a giden Ebû Süfyan ile kendisinden Hz. Muhammed’e (s.a.s.) dair bilgi isteyen Rum Kayseri Hirakl arasında geçen konuşmalar bunun somut bir örneğidir. O dönemde İslam karşıtları arasında yer alan Ebû Süfyan, Hirakl’a Hz. Muhammed’in yalan söylemeyen ve verdiği sözü tutan biri olduğunu söylemiştir. Hirakl, aldığı bilgiler neticesinde “namaz kılmayı, doğru dürüst ve iffetli olmayı, ahde vefa göstermeyi ve emaneti sahibine vermeyi emreden” bu kişinin peygamber vasıfları taşıdığına hükmetmişti. (Buhârî, Şehâdât, 28)
Peygamber Efendimizin sahip olduğu ahlaki erdemler bunlarla da sınırlı değildi. Cömertlik, alçak gönüllülük, merhametli olma ve fedakârlık gibi daha pek çok özelliği karakterinde toplamıştı. Onun nasıl bir tabiatının olduğunu soranlara Sevgili eşi Hz. Aişe’nin verdiği cevap tüm bu güzellikleri özetler niteliktedir: “Sen Kur’an okumuyor musun? Resûlullah’ın (s.a.s.) ahlakı Kur’an idi.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 26)

11