Kur’an’ın Toplanması

Hz. Muhammed (s.a.s.) Cebrail’in getirdiği vahyi aynen ezberlerdi. Allah bu konuda kendisine yardımcı olacağını şöyle ifade ediyordu: “(Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.” (Kıyâmet, 75/16-19) Hz. Peygamber kendisine gelen ayet veya ayetleri Müslümanlara okuyor, sonra da vahiy kâtiplerine yazdırıyordu. Sözlü kültürün hâkim olduğu bu ortamda insanlar indirilen ayetleri kolaylıkla ezberliyor, ezberledikleri bölümleri namazlarında okuyor, ayetlerin verdiği mesajları kendilerine ilke ediniyorlardı. 
Vahiy kâtiplerinin yazdığı Kur’an ayetleri Hz. Peygamber hayatta iken bir kitap hâlinde toplanmamıştır. Bunun sebebi, Hz Peygamber’in hayatta olması ve vahyin inmeye devam etmesidir. Ancak Ramazan aylarında Resûl-i Ekrem ve Cebrail o güne kadar inen ayetleri birbirlerine okuyorlardı. (Buhârî, Bed’ü’l-halk, 6)
Kur’an Hz. Peygamber’in vefatından
kısa zaman sonra, Hz. Ebubekir’in halifeliği zamanında eksiksiz bir şekilde toplanıp mushaf (kitap) hâline getirilmiştir. (Buhârî, Fedâilü’l-Kurân 3, 4) Bu görev, Peygamberimizin vahiy katiplerinden Zeyd b. Sabit’in başkanlığında oluşturulan bir heyet tarafından hassasiyetle yerine getirilmiştir. Hz. Osman dönemine gelindiğinde elde bulunan bu mushaf yedi nüsha olarak çoğaltılmış ve Müslümanların yaşadığı belli başlı merkezlere gönderilmiştir. 
Kur’an, Müslümanların hassasiyeti ve
çabaları sonucunda diğer kitapların maruz kaldığı tahrifattan uzak kalmıştır. Bugün dünyanın neresine gidilirse gidilsin mevcut Kur’an nüshaları arasında bir farklılık bulunmamaktadır.

20