Kurban Etini ve Derisini Nasıl Değerlendirelim?

Cahiliye zamanında müşrikler kestikleri kurbanın kanını putların üzerine döker, parçaladıkları etini de yemeyip yırtıcı hayvanlar ve kuşlar için onların üzerinde bırakırlardı. Bunun yanı sıra o dönemde yeni doğan çocuk için akîka kurbanı kesmek, ölüye fayda sağlayacağı düşüncesiyle kabrinin başında kurban kesmek, cinlerden korunmak maksadıyla kurban kesmek, deve veya koyunun bereketli olması, neslinin çoğalması için doğan ilk yavrusunu kurban etmek (ferâʻ) ve ilahlara yakın olmak için Receb ayının ilk on günü içerisinde atîre diye anılan koyunu kurban etmek gibi uygulamalar da vardı. İslam’ın gelişiyle birlikte bunlardan tevhid inancına aykırı olanları tamamen kaldırılmıştır. Ferâʻ ve atîre kurbanları ilk zamanlarda Allah adına kesilmesi şartıyla caiz görülmüşse de daha sonra “İslam’da ne ferâʻ ne de atîre vardır.” (Buhârî, Akîka, 3; Müslim, Edâhî, 38) hadisiyle yasaklanmıştır. Yalnızca Allah’a şükür maksadıyla akîka kurbanı kesme âdeti devam ettirilmiştir. Bunda da çocuğun başına kurban kanının sürülmesi yasaklanmıştır.
İslam’la birlikte kurban ibadeti yeniden Hz. İbrahim’in sünnetine uygun olarak yerine getirilmeye başlandı. Medine’de Müslümanlar ilk kurbanlarını kestiklerinde Allah Resûlü, kurban etinden üç gün yetecek kadarının bırakılmasını, geriye kalanının ise dağıtılmasını emretti. (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 9-10) Çünkü o sene kıtlık vardı ve Medine dışından birçok misafir gelmişti. Hz. Peygamber (s.a.s.), aç ve yoksul hâldeki o insanların da kesilen etlerden faydalanarak bayram sevincine ortak olmalarını istiyordu. Ertesi yıl, kurban bayramında aynı uygulamanın devam edip etmeyeceği sorulduğunda Sevgili Peygamberimiz şöyle dedi: “Size kurban etlerini üç günden sonra tüketmek üzere ayırmanızı yasaklamıştım. Fakat Allah size bolluk verdi ve hayırlara kavuşturdu. Dolayısıyla o etlerden yiyebilir, sadaka olarak verebilir ve istediğiniz kadar da kendiniz için ayırabilirsiniz.” (Nesâî, Feraʻ ve atîre, 2; Müslim, Edâhî, 37) Buna göre kurbanını keserek Yüce Allah’a karşı samimiyetini ortaya koyan her Müslüman, kurban etini değerlendirme konusunda artık kendi şartlarına göre hareket edecekti. Etin dilediği miktarını kendisi ve ailesi tüketeceği gibi dilediği miktarını da akrabaları, komşuları ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşabilecekti.
Allah Resûlü’nün uygulama ve tavsiyeleri göz önünde bulundurulduğunda, kurban etinin bir kısmını kurban sahibinin ve ailesinin yemesi, bir kısmının akraba, misafir, komşulara ikram edilmesi ve bir kısmının da kurban kesemeyen yoksullara dağıtılması uygun görülmüştür. Kurban etinin bu şekilde üçe taksim edilmesi genel bir kuraldır. Ancak etin tamamı yoksul ve muhtaçlara dağıtılabileceği gibi hâli vakti yerinde değilse kişinin kendisi ve ailesi tarafından da tüketilebilir. Önemli olan, her Müslüman’ın kendi şartlarını ve çevresindekilerinin ihtiyaç durumlarını gözeterek ibadet bilinciyle kurban etini değerlendirmesidir. İhtiyaç durumunda Müslümanlar, Resûlullah’ın uygulamasından hareketle toplumun yararına olacak benzer bir tavır takınabilirler.
Kurban bayramında olduğu gibi başka zamanlarda nafile olarak kesilen kurbanın etinden de hem kurban sahibi hem de bakmakla yükümlü olduğu kimseler yiyebilirler. Adak olarak kesilen kurbanın etini ise kişinin kendisi, fakir de olsalar bakmakla yükümlü olduğu kimseler ve zenginler yiyemezler. Bu etin tamamı yoksullara dağıtılmalıdır. 
Kurban derisi, sırf Allah rızası için kesilen kurbanın bir parçasıdır. Bu yüzden satılması veya kesene kasap ücreti olarak verilmesi dinen uygun değildir. Aynı şekilde kurbanın yün, kemik, iç yağı, sakatat vb. et dışında kalan parçalarının da satılması caiz değildir. Kurban sahibi bunları evde değerlendirip kullanabileceği gibi bir fakire ya da hayır kuruluşuna da verebilir. Satacak olursa aldığı ücreti yoksullara sadaka olarak vermesi gerekir. Kurban olarak alınan bir hayvanın, kesimden önce de, sütünden ve yününden yararlanmak uygun değildir.

14