Müslüman Duyarlılığı: Şüpheli Şeylerden Uzak Durmak
Helal-haram hassasiyetinin bir yansıması da şüpheli şeylerden kaçınmaktır. Bu konuda Allah Resûlü’nün (s.a.s.) şu açıklaması bizlere yol göstermektedir: “Helaller bellidir; haramlar da bellidir. Ancak bu ikisinin arasında bazı şüpheli şeyler vardır. İnsanların çoğu bunları(n hükmünü) bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere dalarsa, harama dalmış olur.” (…) Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır. O sağlam olursa bütün beden sağlam olur; ama bozuk olursa bütün beden de bozulur. Dikkat edin! O et parçası, kalptir!” (Buhârî, Îmân, 39)
Şüpheliyi terk etmenin birçok yönü söz konusudur. Konunun özellikle bilgi, vicdan ve ihtiyat boyutlarından bahsetmek mümkündür.
Konunun bilgi yönüyle ilgili iki ihtimal söz konusudur. İlk ihtimal, bir şeyin hükmünün dış sebeplerden kaynaklı olarak şüpheli duruma düşmesidir. Bununla ilgili olarak Peygamber Efendimizden gelen iki örnek aktarılabilir: Hz. Peygamber (s.a.s.) yolda yere düşmüş bir hurma buldu ve “Bu hurmanın sadaka olması ihtimalinden korkmasaydım, onu yerdim.” buyurdu. (Buhârî, Lukata, 6). Hz. Peygamber’e (s.a.s.) özel bir hüküm olarak zekât ve sadaka malları kendisine ve ailesine helal olmadığı için o şüpheliden kaçınmayı daha uygun gördü. Adî b. Hâtim isimli sahâbîye av hükümlerini anlatırken söylediği şu sözler de yine konunun bu yönüne işaret etmektedir: “Okunla bir avı vurup da bu avı bir iki gün sonra bulursan ve avın üzerinde de senin okundan başka bir yara yoksa onu yiyebilirsin. Ancak şayet av suya düştüyse ondan yeme. Çünkü sen, avı okunun mu öldürdüğünü yoksa avın suda mı boğulduğunu bilemezsin.” (Buhârî, Zebâih, 8; Müslim, Sayd, 7) Bu tür bilgi eksikliği durumlarında kapalılığı gidermek mümkünse ona göre hareket edilir. Ancak kapalılık giderilemiyorsa uzak durulması daha uygundur. Bilgiyle ilgili diğer ihtimal ise kişinin günümüzde ortaya çıkan yeni konuların ve uygulamaların dinî hükmünü ve helallik durumunu bilmemesidir. Böyle durumlarda yapılması gereken şey, dinî konularda bilgi sahibi güvenilir kişilere veya kurumlara müracaat etmektir.
Şüpheli konularda vicdan boyutu da son derece önemlidir. Kişiye sorduğu bir şeyin caiz/helal olduğu söylense de kişi son olarak kalbine danışmalıdır. Çünkü Müslüman’ın gönlü ve vicdanı ona iyi ve kötüyü gösterir: “İyilik, kalbin ve gönlün uygun gördüğü ve yapılmasını onayladığı şeydir. Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana ‘yap’ diye nice fetvalar verse bile içinde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir.” (Dârimî, Büyû, 2) Mümin, gönlüne yatmayan ve içine sinmeyen bir şeyden veya uygulamadan uzak durmalıdır. Bu subjektif yani kişiden kişiye değişen bir ölçü olsa da kişi içinde bulunduğu durumu, sorduğu kişilerden daha iyi bilir ve vicdanı da bunun farkındadır.
Konunun diğer bir boyutu da ihtiyat ve takva boyutudur. Şüpheli konular kişiyle haramlar arasındaki –âdeta- tampon/geçiş bölgeleridir. Dinen şüpheli şeyleri işlemekte sakınca görmeyen bir kişi, hem zamanla hassasiyetini kaybedebilir hem de bilmeden harama düşebilir. Dinen şüpheli olan şeyleri yapmaya alışan kişiler zamanla kendilerini haramların içinde de bulabilirler. Hâlbuki insan açık olan helal ve haramları iyi bilip bunların dışında kalan şüpheli şeylerden uzak durursa, dinini tehlikeye sokmadan yaşamayı garanti altına almış olur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) torunu Hz. Hasan’a (r.a.) şu tavsiyede bulunmuştur: “Sana şüphe veren şeyleri bırak; şüphe vermeyenlere bak!” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60) Zaten takva da kişinin Allah’ın emirlerine uyma ve yasakladıklarından kaçınma hususunda titiz olması, hassasiyet göstermesidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Bir kul günaha girerim korkusuyla, yapılması sakıncalı olmayan bazı şeylerden bile uzak durmadıkça, müttakîler (takva sahipleri) derecesine çıkamaz.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 19) Dolayısıyla kişi helal-haram duyarlılığını korumak ve nefsini gevşekliğe alıştırmamak için bazen fetva verilen şeylerden de uzak durmayı tercih edebilir. Zaten kişinin dünya ve ahireti için faydalı olmayan ve kendisini ilgilendirmeyen söz ve işlerden uzak durması imanının olgunluğuna işarettir. (Tirmizî, Zühd, 11)
Öte yandan dinimiz, şüphelilerden kaçınalım derken her şeyi şüpheli görmeye başlamamızı, evham ve vesveseye düşmemizi istemez. Her konuda olduğu gibi bu konuda da dengeli olmak gerekir. Bazı sahâbîler “Ey Allah’ın Resûlü! Yeni Müslüman olan kimseler kesilmiş et getiriyorlar. Ancak bu hayvanlar kesilirken besmele çekilip çekilmediğini bilmiyoruz.” diye sorduklarında Hz. Peygamber “Siz ‘bismillah’ deyin ve yiyin.” buyurarak Müslüman’ın kestiğinin yenileceğini öğretmiş ve gereksiz yere endişe etmeye engel olmuştur. (İbn Mâce, Zebâih, 4)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)“Öyle zamanlar gelecek ki, kişi, malını helalden mi yoksa haramdan mı elde ettiğine bakmayacaktır.” buyurmuştur. (Buhârî, Büyû’, 23) Böylece asırlar geçtikçe ve nesiller değiştikçe kişilerin helalinden kazanmayı önemsememeye başlayacaklarına işaret etmiştir. Gerçekten de günümüzde materyalist (maddeci) anlayış Müslümanlar arasında da çok yaygındır. Bu anlayışta sadece zenginlik, gösteriş ve şöhret gibi geçici dünyevi konulara değer verilmektedir. Müslüman anne ve babaların kendi helal-haram hassasiyetlerini canlı tutarak, söz ve davranışlarıyla genç nesillere de bu konuda örnek olmaları önem arz etmektedir.
5