Müslüman, Sorumluluk Bilinci Taşır
Yüce Allah, diğer canlılardan farklı olarak “akıl” ve “irade” vermek suretiyle insanı seçkin kılmıştır. Onu çeşitli kabiliyetlerle donatarak, verdiği kararları uygulayabilme özgürlüğü sunmuştur. İradesini haktan, doğrudan, iyiden yana kullanmasını, özgürlük alanını sorumluluk bilinci içinde değerlendirmesini istemiştir. Sonuçta dünya hayatı bir imtihandır ve sorumsuz davranışlar ya da gelişigüzel kararlar imtihanın ruhuna aykırıdır.
Sorumluluk, insanın hayatına yön verir, onu amaçsız yaşamaktan kurtarır. Sorumluluk sahibi olan insan, hayatta sadece imkân ve nimetlerin değil, vazifelerin de olduğunu bilir. Haklar kadar sorumluluklara da değer verir. Sorumluluklarını yerine getirdikçe mutlu ve huzurlu olur.
Kur’an’ın açıkça belirttiğine göre, Allah Teâlâ’nın akıl ve irade sahibi kullarına yüklediği sorumluluklar ancak onların güçlerinin yettiği kadardır. Kullarını en iyi tanıyan ve onlar için daima en iyisini isteyen Allah, unutarak ya da hatayla yapılan günahlardan dolayı kullarını sorumlu tutmamıştır. Hatta kalplerinden geçirdikleri kötü düşünceleri fiile dönüştürmedikleri takdirde onları affedecektir.
Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşamak, kişinin Allah’tan geldiğinin, O’na ait olduğunun ve nihayetinde O’na döneceğinin farkında olmasıdır. Her şeyi gören, duyan ve bilen Allah’ın daima kendisiyle beraber olduğunu hatırında tutmasıdır. Bu bilinçle hayatına yön vermesi, attığı her adımı bu şuurla atmasıdır.
İnsanın Allah karşısındaki başlıca sorumluluğu, O’nun varlığına ve birliğine iman etmesi, hiçbir şeyi O’na ortak koşmaması, kul olarak vazifelerini yerine getirmesidir. Ama Allah ile ilişkimiz, insanlar ile ilişkimize de yansır. Dolayısıyla Allah’ın üzerimizdeki hakları, sadece ibadetleri değil, bütün fertlerin yararını ilgilendiren toplumsal konuları da kapsar. Çünkü insanın kendisine, ailesine, akrabalarına, topluma ve tabiata karşı da sorumlulukları vardır.
İslâm, hak ve sorumluluğu bir terazinin iki kefesi gibi görür. İnsanların birbirleri üzerindeki hakları, doğal olarak onların karşılıklı sorumluluklarını da doğurur. Haklarını elde etmek isteyen kişi, sorumluluklarını da üstlenmekle mükelleftir. Böyle bir denge kurulduğunda, huzurlu bireyler ve güçlü bir toplum inşa etmek mümkün olur.
Kıyâme, 75/36.
30