Nasıl Dua Edelim?
Dua eden insan, kendisini yaratarak türlü nimetler ihsan eden, her şeye kâdir olan, sınırsız lütuf ve ikram sahibi Âlemlerin Rabbiyle baş başadır. Hâlini O’na arz eder, sıkıntı ve dileklerini O’ndan ister. Bunda esas olan samimiyettir, içtenlikle, riyasız, kalpten yapılan dualar muhakkak işitilir. Yeter ki kul inanan bir kalple samimi bir dille Rabbine sığınsın. O’nun huzurunda olduğunun bilinciyle, ciddiyet ve edeple hareket etsin. Zira Allah, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalp ile yapılan duaları kabul etmez.” (Tirmizî, Deavât, 65)
Mümin, dua esnasında Allah’a karşı derin bir saygı ve sığınma tavrı ile belli bir disiplin içindedir. Allah’ın huzurunda güçsüzlüğünü, eksikliğini kabul eder. Bu bilinç ile ellerini Rabbine açarak dileklerini sunar. Edep içerisinde boynunu büker. Bu edebin temelinde kulun kibir, gösteriş, kabalık ve acziyet gibi ahlaki kusurlardan temizlenmesi vardır. Allah’ın huzurunda olanlar büyüklenmezler. Aksine O’nun büyüklüğünün bilincinde olarak sadece O’na secde ederler. Allah’ı anan kimse gafletten sıyrılır. Huşu içinde Rabbine yalvarır. Rabbini saygıyla ve sesini yükseltmeden anar. Dua esnasında dil ve dudaklara gönül ve ruh da katılır. Eller, dil ve kalp hep birlikte Allah’a yönelir. Dua ederken ümitvar olmak gerekir. Kul, ihlas ve huşu içerisinde Allah’a yalvarmalıdır. Gönülden, alçak sesle, dengeli ve ölçülü biçimde, günahlara pişmanlık duyularak, mümkünse kıbleye yönelerek ve Allah’ın adıyla başlanarak dua edilmelidir. Duanın kabulü hususunda acele edilmemeli, kabul edileceğine inanılarak ısrarla duaya devam etmelidir.
Duaya Eûzü Besmele, Allah’a hamd ve Peygamber’e salât ile başlanmalıdır. Hz. Peygamber “Biriniz dua ettiği zaman, Allah’a hamd ve sena ile başlasın, sonra Peygambere salât ve selam etsin, sonra dilediği duayı yapsın.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Salât, 358) Mümin, duaya başlamadan önce Allah’a tövbe ederek günahlarından temizlenmeli ve ihlasla affını dilemelidir. Zira kendisini haramlardan arındırmaktan yoksun, gafil ve günahkâr bir insanın duasının bir anlamı yoktur. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) uzun yolculuklar yapmış, üstü başı tozlanmış, saçı başı dağılmış, ellerini göğe uzatarak, “Yâ Rab, yâ Rab!” diye yalvarıp yakaran bir adamdan söz etmiş ve “Fakat onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdı. Haram ile beslenirdi. Peki, böyle birisinin duası nasıl kabul edilsin?” buyurmuştur. (Müslim, Zekât, 19)
Dua sırasında avuçlar yukarıya gelecek şekilde elleri açık tutmak, niyazın anlamına uygun bir hâldir. Ellerin yukarıya, göğe doğru kaldırılması göklerin yücelik ve azameti temsil etmesi sebebiyledir. Hz. Peygamber dua ederken bazen koltukaltlarının beyazlığı görünecek kadar ellerini kaldırmıştır. (Buhârî, Deavât, 23) Hz. Peygamber, “Allah’a avuçlarınızı yukarıya getirerek dua edin, ellerinizin tersini değil. Duayı bitirdiğiniz zaman da ellerinizi yüzünüze sürün.” (Ebû Dâvûd, Salât, 358) şeklinde tavsiyede bulunmuştur. Semaya açılan eller dua bitiminde yüze sürülür. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.s.) ise, “Şüphesiz Rabbiniz son derece hayâ ve kerem sahibidir. Kulu O’na elini kaldırdığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder.” (Ebû Dâvûd, Tefrîu ebvâbi’l-vitr, 23) buyurmuştur. Dua bittiğinde “âmin” ve “Ya Rabbi! Duamı kabul et.” (İbrâhîm, 14/40) denilmeli, Peygamberimize salât ve selam getirilmelidir; Kur’an’ın ilk suresi olan ve dua anlamı taşıyan Fatiha da okunabilir. “Biriniz “âmin” dediği zaman gökteki bir melek de “âmin” der. (Hemmâm b. Münebbih, Sahîfetü Hemmâm, No: 10) anlamındaki hadis duanın sonunda “âmin” demenin önemini belirtir.
Dua esnasında Allah’ın güzel isimlerini (esmâ-i hüsnâ) zikretmek güzel bir davranıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de “En güzel isimler (el-esmâü’l-hüsnâ) Allah’ındır. O hâlde O’na, o güzel isimlerle dua edin.” (A’râf, 7/180) buyrulmuştur. Sabır ve namazla Allah’tan yardım dilemek Kur’an’da zikredilen hususlar arasındadır. (Bakara, 2/153) Kabul olacağına inanarak, yalvararak, ısrarla, ümit ve korku içinde dua edilmelidir. Duada meşru şeyler istenmeli, ölçülü olunmalı ve aşırıya gidilmemelidir. Duaların makbul zamanları arasında zikredilen seher vakitleri, Cuma günleri, Ramazan ayı, Kadir geceleri gibi özel anlar bilhassa değerlendirilmelidir.
Sevgili Peygamberimiz dua konusunda da hem sözleri hem de yaşantısıyla örnek bir tablo çizmiştir. Dua, onun hayatının her anını kuşatmış, gece gündüz, varlıkta ve yoklukta, sabır ve şükürde Rabbini anmaktan vazgeçmemiştir. Sabah uyandığında, gece yattığında, herhangi bir işe başladığında, sevincinde ve kederinde her anını duayla zenginleştirmiştir. Sade, özlü ve samimi bir dille her hâlini Rabbine arz etmekten, O’ndan istemekten ve yine O’na sığınmaktan geri durmamıştır.
6