Özgür İrade Olmasa Dine İhtiyaç Olmazdı
Âlemde olan ve olacak olan her şey ezelî bir planın parçası olarak belirlenmiş ve bu doğrultuda mekanik olarak gerçekleşiyor olsaydı bu durumda Allah’ın tabiata, tarihe ve insanlığa müdahale etmesine gerek kalmazdı. Dolayısıyla peygamber, vahiy ve mucize gibi dinî olgular da anlamını yitirirdi. Böyle bir tabloda insanın yaptıklarından sorumlu tutulması, günah ve sevap kazanması, nihai anlamda da cennet veya cehenneme gitmesi söz konusu olamazdı. Her şeyin önceden belirlendiği bir evrende insanın var oluşu anlamsız hâle geleceği gibi “her an bir iş üzere olan Allah” (Rahmân, 55/29) tasavvurunu temellendirmek de mümkün olmaz.
Hz. Ali’nin Sıffîn Savaşı’nda kendi safında yer alan ve olup biten her şeyi önceden belirlenmiş bir kaderle açıklayan bir ihtiyara söylediği sözler bu durumu güzel bir şekilde izah etmektedir: “Herhâlde sen kazânın zorunlu olduğunu, kaderin ise kesin ve değişmez bir şekilde belirlendiğini sanıyorsun. Eğer böyle olsaydı Allah’ın iyilik yapanlara sevap; kötülük yapanlara ceza vermesi anlamsız, vaad ve tehditleri de geçersiz olurdu. Aynı şekilde Allah iyilikleri övmez, kötülükleri yermezdi; iyilik yapanlar kötülük yapanlardan daha üstün olmazdı. Bilakis Allah insanlara bazı şeyleri emretmiş, bazı şeyleri yapmamaları konusunda onları uyarmıştır. Ancak onları serbest bırakmış, bunları yapmaları konusunda zorlamamıştır. Peygamberleri de boşuna göndermemiştir.”
10