Rükû: Saygıyla Eğilmek

Sözlüklerin “eğilmek” olarak açıkladığı rükû, Allah’ın “Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.” (Bakara, 2/43) ayetiyle sabit bir emridir. Rükûda eller, dizlere değecek şekilde; sırt ve baş ise düz konumda tutulur. Parmak araları normal bir açıklıkta dizleri kavrar, baldır ve uyluk kemikleri dik tutulur. Kadınlar ise dizlerini biraz büker, sırtlarını kamburlaştırarak eğilirler. Kul rükû yaparak Rabbinin yüceliği karşısındaki acizliğini ve tevazusunu O’nun önünde bedeniyle eğilerek gösterir.
Vâkıa suresindeki “O hâlde, o Yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).” (Vâkıa, 56/74) ayeti, rükû konumunda tesbih yapılmasına işaret eder. Rükûda bir kez 
“sübhâne rabbiye’l-azîm” denilecek kadar kalınması zorunlu (Tevhit Ayengin, “Rükün”, DİA, XXXV, 286), bunun üç kez söylenmesi ise sünnettir. (Ebû Dâvûd, Salât, 146, 147; Ebû Dâvûd, Salât, 146, 147) Hz. Peygamber bazı namazlarda rükûda iken “Allah’ım sadece senin önünde eğilir, yalnızca sana iman eder ve teslim olurum. Sen Rabbimsin. Kulağım, gözüm, iliklerim ve kemiklerim âlemlerin Rabbi Allah’a derin saygı duyar.” duasını da yapardı. Doğrulurken “semiallâhü limen hamideh / Allah, kendisine hamdedeni işitti”, ayağa kalkınca da “Allahümme Rabbenâ leke’l-hamd / Allahım, Rabbimiz sana hamdolsun” der ve sonra secdeye giderdi. (Tirmizî, Daavât, 32)

20