Takva Sahibi Bir Kul

“Allah’ım! Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm senin içindir. Dönüşüm de sanadır.” sözlerinde (Tirmizî, Deavât, 87) ifade ettiği üzere Sevgili Peygamberimiz tüm yaşantısını inandığı değerlere göre şekillendirmiş, her an Yüce Allah’ın huzurunda olduğu bilinciyle hareket etmiştir.  Ümmetine dünyanın ve dünyalıkların geçici olduğunu hatırlatırken kendisini de “bu dünyada, bir ağacın altında gölgelendikten sonra yola koyulan bir yolcu” olarak tanımlamış (Tirmizî, Zühd, 44), Rahman’a kulluk bilinciyle yaşamıştır. 
Kur’an ile iç içe bir hayat sürmüştü Allah Resûlü. Her gün düzenli olarak Kur’an’dan bölümler okuduğu gibi türlü vesilelerle de gelen ayetleri okumaya gayret ederdi. Kelimeleri ve harfleri açık seçik, tane tane okur, gerektiğinde uzatıp gerektiğinde nefeslenerek dinleyenlerde hayranlık uyandıran ahenkli bir okuyuş sergilerdi. Namazlarında uzun uzun Kur’an okumayı seven Resûlullah, onu başkasından dinlemeyi de severdi. Allah’ı çokça zikreder, dilinden O’nun adını eksik etmezdi. Elbisesini giyerken, dışarı çıkarken, bineğine binerken, gece yatıp sabah kalkarken hep O’nu anardı. Bazen tesbih bazen şükür bazen dua sözleriyle Rabbine yönelir,  kalbi daraldığında istiğfar eder, her fırsatta zikre devam ederdi. 
“Gözümün nuru” dediği namaza çok önem verir (Nesâî, Işratü’n-nisâ, 1), farz namazların yanında nafile namaz kılmaya da özen gösterirdi. Mescide girdiğinde, yolculuktan döndüğünde, sıkıntılı zamanlarında, sevinçli anlarında, Rabbine bir ihtiyacını arz edeceğinde hep namaz kılardı. Özellikle geceleri namaza durur, uzun uzun kıldığı namazlarla şükreden bir kul olmak için gayret ettiğini söylerdi. Oruç ibadetine dikkat eder, Ramazan orucunun yanı sıra başta Muharrem, Recep ve Şaban ayları olmak üzere farklı zamanlarda nafile oruç tutardı. Kurbanını keser, sadaka vermeyi çok severdi. Ramazan ayında ibadetlerini yoğunlaştırır, son on gününde itikâfa girerdi. 
İbadete çok düşkün olan Allah Resûlü, tüm bu ibadetleri günlük yaşantısının bir parçası hâline getirmişti. Ne bu ibadetlerin kendisini yaşamdan koparmasına ne de dünyalık işlerin bunlara mani olmasına izin verirdi. Dünya ahiret dengesini koruyarak ibadetlerini hayatın gerçeklerinden kopmadan dengeli bir şekilde sürdürürdü. Başkalarına da böyle olmayı tavsiye ederdi. Kendini bütünüyle ibadete verip diğer görevlerini ihmal edenleri uyarır, kişinin kendisine, ailesine ve diğer insanlara karşı sorumlulukları olduğunu hatırlatırdı. Bu ölçüyü kaybetmeden farzlara dikkat etmenin önemini sık sık vurgular, nafile ibadetlere de teşvik ederdi. Her ibadetini büyük bir içtenlikle, heyecanla yerine getiren Hz. Peygamber’in (s.a.s.) en çok üzerinde durduğu konu ise amellerde ihlaslı olmaktı. Yüce Allah’a karşı görevlerini “Allah’ı görüyormuşçasına” yerine getiren Resûlullah’ı ibadet ederken görenler ona hayran kalırdı. İbadetlerinde çok nadir de olsa unutma, yanılma, güç yetirememe gibi insani hâller olur, böyle zamanlarda ibadetlerini yapış şekliyle de benzer durumlarla karşılaşanlara yol göstermiş olurdu.
Allah’ın rızasıyla yapılan bütün iyi davranışların sadaka kapsamında sayılacağını bildiren Resûlullah, her anını kulluk ve takva bilinciyle yaşadı. En güzel örnek olarak bize gönderilen bu hikmetli elçi inananlara her şeyden önce kul olmanın en güzel örneğini sergiledi. 

15