Tevekkül Hiçbir Şey Yapmadan Beklemek Değildir
Tasavvuf geleneğinde ve halk arasında, özellikle rızık konusunda, hiçbir çaba gösterilmese bile Allah’ın takdir ettiği rızkın insanı bulacağı şeklinde yanlış bir tevekkül anlayışı gelişmiştir. Bu anlayışın ortaya çıkmasında, “Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir.” (Hûd, 11/6) ayeti ile Hz. Peygamber’in; “Allah aç karnına sabahlayıp akşama tok ulaşan kuşları doyurduğu gibi kendisine tam bir teslimiyetle tevekkül edenlere de rızıklarını verecektir.” (Tirmizî, Zühd, 33; İbn Mâce, Zühd, 14) şeklindeki sözlerinin yanlış yorumlanması etkili olmuştur.
Elbette rızkı yaratmak ve takdir etmek Allah’a aittir. İnsanın rızkın yaratılmasında hiçbir rolü yoktur. Ancak rızkın kazanılması ve bu rızkı hangi yollardan kazanacağı insanın sorumluluğundadır. Öte yandan Allah’ın rızık takdir ederken hikmetsiz ve nedensiz bir şekilde bunu yaptığını düşünmek doğru değildir. Öyle olsaydı rızıklar nasıl olsa belirlenmiş ve takdir edilmiştir diyerek hiç kimse rızık elde etmek için çalışma gereği duymazdı. Ancak kuşlar bile rızıklarını elde etmek için kilometrelerce mesafe kat etmektedir.
Bu bakımdan tevekkül, Allah’ın kâinatta kurduğu düzen ve varlıklara yerleştirdiği kanunlarla ilişkili olarak ele alınmalıdır. Örneğin tarlasını ekmek ve verim elde etmek için elinden gelen bütün gayreti gösteren ve bu hususta tarlayı sürme, ekini ilaçlama vb. tüm sebeplere sarılan bir çiftçi ile bunların hiçbirini yapmayan birinin elde edeceği rızık (ürün) bir olmaz. Demek ki Allah kişinin çabasına bağlı olarak rızkını takdir etmektedir. Allah rızıkları takdir ederken, kendi koyduğu tabiat kanunlarını ve düzeni de dikkate almaktadır. Bundan dolayı ürünü yetişebileceği bir toprağa, uygun iklimde ekmeyen birinin bundan ürün beklemesi son derece yanlıştır. Bu hususta bitkinin ve tabiatın yapısına yerleştirilmiş kanunların dikkate alınması gerekmektedir.
Her durumda Allah’ın irade ve takdirine boyun eğerek O’ndan gelene rıza göstermek tevekkülün özünü oluşturmaktadır. Ancak Allah’ın takdirine rıza ve teslimiyeti, çalışmayı ve tedbir almayı terk ederek tamamen pasif bir hayatı tercih etmek şeklinde anlamak, tevekkül konusunda düşülen en büyük yanlıştır. İslam âlimleri de tevekkülün bedenen çalışmayı ve sebeplere sarılmayı terk etmek olarak değerlendirilmesini yanlış bulmuş ve bu tarz bir yaklaşımı haram saymışlardır. Tevekkülün ilk şartının çalışmak ve gayret etmek olduğunu belirtmişlerdir.
17