Yolculuğa Hazırlık
Her yolculuk az ya da çok bir hazırlığı gerektirir. Şayet bu yolculuk iki harem bölgesi olan Mekke ve Medine’ye gerçekleştiriliyor ve ibadet niyetiyle yola çıkılıyorsa yolculuk öncesi hazırlık daha özel bir anlam ve önem taşır.
Rabbinin emrine ve Hz. İbrahim’in çağrısına kulak veren mümin bu davete icabet etmek, Allah’ın evini ziyaret etmek için hazırlıklara başlar. Bir yandan yolculuk ve sonrası için gerekli olan giysi, eşya gibi maddi hazırlıklarını tamamlarken diğer yandan “takva azığını” hazırlamayı ihmal etmez. Zira Rabbimiz hac yolculuğu ile ilgili olarak; “Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara, 2/197) buyurmaktadır. Takva azığı hazırlamak, sadece Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak üzere samimi bir niyet ve aşkla, sorumluluklarının farkına vararak, Rabbini gücendirecek her türlü kötü düşünce ve davranıştan uzak durarak hac yoluna koyulmaktır.
Hacca hazırlığın önemli bir adımının da ibadeti hakkıyla eda edebilecek bilgi, duygu ve erdemlerle donanımlı hâle gelebilmek için çaba sarf etmek olduğu unutulmamalıdır. Hac yolcuları yolculuk öncesi kendilerine zaman ayırmalı, özellikle ilmihal, hac ibadeti ve Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili bilgilerini yenilemeye gayret etmelidirler. Bu mübarek yolculuk kişinin kendisini gözden geçirmesi, hatalarından dönüş yapması, günahlarından samimiyetle tövbe etmesi ve kulluk açısından eksiklerini gidermeye çalışması için önemli bir fırsattır.
Bu bağlamda aile, akraba, komşu ve arkadaşlarla ilişkiler yeniden gözden geçirilmeli, maddi ya da manevi haklarla ilgili ihlaller varsa telafi edilmeli, borçlar ödenmeli, kırgınlıklar sonlandırılmalı ve helalleşmeden yola çıkmamaya özen gösterilmelidir. Atalarımız; “Gidip de dönmemek var, dönüp de bulmamak var.” derken yolculuğun helalleşme, dargınlıkları giderme ve kul haklarını ödeme için bir vesile olduğunu ne güzel dile getirmişlerdir. Peygamber Efendimiz de; “Başkasının haysiyetine dokunan veya bir şekilde haksızlıkta bulunan kimse, telafi için verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (kıyametten) önce onunla helalleşsin. Aksi takdirde yaptığı haksızlık nispetinde salih amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyilikleri bulunmuyorsa, hak sahibinin günahlarından alınır, haksızlık yapana verilir.” (Buhârî, Mezâlim, 10, Rikâk, 48) diyerek dünyada iken helalleşmenin önemine dikkat çekmiştir.
14