Din Ne Değildir?

Buraya kadar dinin içeriğini, anlamını, ne olduğunu, nasıl tanımlandığını anlatma gayreti içinde olduk. Şimdi ne olmadığı konusunda belli başlı söylenmesi gereken hususları özetleyerek yavaş yavaş satırlarımızı sonlandıralım. Aslında başından itibaren dinin ne olduğuna dair epeyce şey söyledik. Söylediklerimiz, dinin ne olmadığına dair ipuçlarını da barındırır. Daha doğrusu, dinin ne olduğunu anlamışsak ne olmadığını da anlamışız demektir. Ancak yine de biz, dinin ne olmadığına dair vurgulanması gereken birkaç maddeyi burada hatırlatmakla yetinmiş olalım.   
Din…
İdeoloji değildir. Kökeni Fransızca olan ideoloji, hâkim bir toplumsal grup veya sınıfın kendi iktidarını meşrulaştırması demektir. İdeoloji, belli bir toplumsal düzeni korumak, değiştirmek, yıkmak ya da yeniden inşa etmek için üretilmiş olabilir. İdeoloji dendiğinde aklımıza daha ziyade baskılama işlevi gören bir araç gelmektedir. (Eagleton 2015: 23-24) Bu anlamda, komünizm, sosyalizm, faşizm, liberalizm, kapitalizm birer ideolojidirler. Din ise ideolojiler üstüdür. Hakiki bir din hiçbir ideoloji ile özdeşleşmez veya ideolojilerin fonksiyonlarını üstlenmez.  İdeolojide karalama, tehdit, yıkma vardır. Din çıkar amacıyla ideolojiye araç yapıldığında yozlaşacak, aslını ve işlevini kaybedecektir.
Din…
İstismar aracı değildir. İstismar, kısaca, birinin bir başkası üzerinde kontrol ve güç sağlamak amacıyla iyi niyetini kötüye kullanmasıdır. Din üzerinden başkalarına zarar vermektir. Dinin kavram ve değerlerini maddi veya manevi çıkar ve kazanç elde etmek için yozlaştırmaktır. Dine hizmet kılıfı altında makam, mevki, para, güç, şöhret peşinde koşmaktır. Din istismarının varlığı yozlaşma, cehalet ve ahlaksızlığın varlığı demektir. İstismar gerçeğin çarpıtılması demektir, hile, yalan ve riya/ikiyüzlülük demektir. Dini istismar edenlerin tipik ve ortak özellikleri vardır. Allah ve peygamberle görüştüklerini söylerler. Dini anlamada ve öğretmede kendilerini tek ve eşsiz kaynak/otorite olarak sunarlar. Grup aidiyetini ve bağlılığını aile, millet ve ümmet aidiyetinin ve bağlılığının önüne geçirirler. Alternatif mabetler, ibadet ve toplanma yerleri açarlar. Hakikat tekelciliği yaparlar. Kendi grup, mezhep, oluşumlarını gerçek hakikat yolcusu, görüşlerini ise tek ve değişmez hakikat olarak sunarlar. Çağrılarına uymayan, kendi ideolojileri ile bağdaşmayan kim varsa tekfir ederler. Mehdi ve Mesihlik iddiasıyla kendilerine özel bir misyon yüklerler ve yeryüzünü adaletle dolduracaklarını söylerler. Allah tarafından özel olarak seçildiklerini, her türlü günahtan korunmuş, masum olduklarını iddia ederler. Görünmez güçlerden yardım ve destek aldıklarını söyleyip üfürükçülük, büyü, sihir gibi batıl işlerle de meşgul olurlar ve bunlardan maddi kazanç sağlarlar. Dinî kavramları, ibadetleri, dinî metinleri kendi çıkarları için kullanmakta asla tereddüt göstermezler. (Diyanet 2021) 
Din…
Şekilcilik, tektipçilik, tekelcilik değildir; hele terörün aracı hiç değildir. Bozma, yıkma, zarar verme, yok etme, korkutma, sindirme vasıtası hiç değildir.  Şekilci, tektipçi, tekelci bir zihniyetin nihayette varacağı yer, köktencilik ve radikalizmin kucağıdır. Din, heves ve arzuları tatmin aracı da değildir.
Din…
Herhangi bir mezhep, tarikat veya cemaatin kendisi değildir.  İslam dini söz konusu olduğunda bu daha net ve açıktır: Hiçbiri İslam’ın kendisiyle özdeş değildir. Bunların her biri gerçekte dinin farklı anlayış, yorum ve uygulamalarını temsil eder. Daha açık ve özel bir ifadeyle, hiçbir mezhep, tarikat ya da cemaatin temsil ettiği din anlayışı, yorumu ve uygulaması İslam’ın kendisi değildir, olamaz. Aksi takdirde bu, İslam’ın belli bir anlayış ve kalıba sıkıştırılması; anlam, etki ve alanının daraltılması; evrensel ve kucaklayıcı olma iddiasının yok sayılması anlamını taşır. Dahası, dinin belli bir mezhep, tarikat ya da grubun tekeline terk edilmesi demek, diğerlerinin din dairesinden dışlanmaları tehlikesine düşmek demek olur. Esasen din, akılla bilinebilir olanın ötesine, onu aşan bir şeye olan inancı ifade eder. Aşkın olanın bilinmesi ve kavranması olmak bakımından her türlü yorum ve anlayışı aşar. Tarih; Hakk’ı ve hakikati bilme ve tanıma, iman esaslarını yorumlama ve ibadetleri yerine getirme hususunda kendine has yöntemler geliştiren sayısız oluşumun varlığına şahittir. İslam’ın ve Kur’an-ı Kerim’in ruhuyla, Peygamberinin sahih sünnetiyle çelişmediği müddetçe, insanın değer, onur ve şerefini aziz bilip koruduğu, insani fıtratı gözetip sevgi, barış ve hürriyete sahip çıktığı sürece hangi tarih diliminde ve coğrafyada vücut bulmuş olursa olsun her bir yorum ve uygulama “makbul” bir yorum ve uygulama olarak görülmelidir. Unutmayalım ki, İslam insanlığın ortak paydasıdır. Nihayette, gerçek olan ile sahte olan arasındaki kesin hüküm, son söz Allah’a aittir. Allah adına bu yetkiyi hiç kimse kullanamaz.

11