Hadislerde Kader ve Kazâ
Hadis kaynaklarında, kaderle ilgili tartışmaların Hz. Peygamber döneminde başladığı ancak Hz. Peygamber’in, ashabına bu konuda soru sormayı ve tartışmayı yasakladığı rivayet edilmektedir. (Müslim, Kader, 19; Tirmizî, Kader, 1, 17) Buna rağmen kaderle ilgili çok sayıda hadis rivayeti vardır. Bu hadislere göre, “Her şey bir kadere (ölçü ve plana) göredir…” (Müslim, Kader, 18) “Allah önce kalemi yaratmış ve ona meydana gelecek bütün olayları yazmasını emretmiştir.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 16; Tirmizî, Kader, 17) Hz. Âdem’in günah işleyip cennetten çıkması, kırk yıl önceden takdir edilmiştir. (Buhârî, Kader, 11; Müslim, Kader, 14-15) İnsanlar annelerinin karnında henüz kırk günlük iken kâfir mi mümin mi olacakları yazılmıştır. Mümin olan kimse müminlerin amelini, kâfir olan kimse kâfirlerin amelini işler, herkese yaratılış ve mizacına uygun ameller kolaylaştırılır. (Müslim, Kader, 6) Kul, başına bir şey geldiğinde ‘şöyle yapsaydım, böyle yapsaydım’ dememeli, ‘Allah’ın takdiri’ demelidir. (Müslim, Kader, 34)
Görüldüğü gibi hadislerde kader kelimesi çoğunlukla terim anlamıyla kullanılmıştır. Ancak konu ile ilgili ayetlerde olduğu gibi, bu hadislerin de Kur’an bütünlüğü içinde okunması ve insana irade ve sorumluluk yükleyen ayetlerle birlikte anlaşılması gerekmektedir. Aksi hâlde amelleri de dâhil, insanın tüm davranışlarının ezelde belirlendiği şeklinde yanlış bir kader inancına meyledilebilir. Ancak böyle bir anlayışta Allah’ın insanı bazı emir ve yasaklarla sorumlu tutarak imtihan etmesi ile cennet veya cehenneme göndermesi anlamsız hâle gelecektir. Çünkü özgür iradenin olmadığı yerde sorumluluk, ceza ve ödülün olması Allah’ın adaleti ile bağdaşmaz. Nitekim Ehl-i Sünnet âlimleri, ayet ve hadislerdeki insanın kaderinin önceden takdir edildiğine yönelik ifadeleri Allah’ın ezelî ilmiyle açıklamış ve bunların insanı davranışlarına mecbur kılmadığını belirtmişlerdir. Bu konuyu ilerleyen bölümlerde tekrar ele alacağız.
4