Tarih Boyunca Vahiy
Allah Teâlâ, insanın hayatına ışık tutan vahiy bilgisini seçtiği peygamberlerle göndermiştir. Bu süreç ilk insan Hz. Âdem’le başlamış, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve isimlerini sayamadığımız daha birçok peygamberle devam etmiştir. Allah’ın peygamberlere vahiy gönderdiği gerçeği ayette şöyle belirtilmiştir: “Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, Yakub’un torunlarına İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik ve Davud’a Zebur’u verdik.” (Nisâ, 4/163)
Vahiy, “Yüce Allah’ın bir emri veya bir bilgiyi peygamberine hızlı bir şekilde ve gizli olarak bildirmesi” demektir. Bu anlamda vahiy olgusu, Allah Teâlâ ile peygamber arasında özel bir durumdur. Dolayısıyla vahiy psikolojisini gerçek manada sadece peygamberler bilirler. Nitekim bir defasında Hz. Peygamber’e (s.a.s.) vahyin kendisine nasıl geldiği sorulunca şu cevabı vermiştir: “Vahiy bazen zil sesi gibi geliyor, bana en ağır geleni budur. Uğultu kesildiğinde vahyin bana söylediklerini tam olarak kavramış ve ezberlemiş olurum. Bazen de melek bana insan şeklinde görünüyor, benimle konuşuyor ve ben de onun dediklerini kavramış ve ezberlemiş oluyorum.” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1)
Kur’an’ı Allah Resûlü’ne taşıyan melek, Cebrail’dir. Vahyin insana ulaştırılması sürecinde Allah Teâlâ, Cebrail ve Hz. Peygamber arasında geçen ilişkiye bir başkası müdahale edemez. Hz. Peygamber’in de kendisine gelen vahiyde herhangi bir değişiklik yapması mümkün değildir. Şu hâlde vahiy, Allah Teâlâ’dan Hz. Peygamber’e, ondan da insana tebliğ edilinceye kadar tam bir koruma altında bulunmuştur.
2