Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)
Hz. Muhammed (s.a.s) Kimdir?
570 yılında, Arap Yarımadası’nda bulunan Mekke şehrinde, peygamber olan Hz. İbrahim’in soyundan gelen bir ailede bir çocuk dünyaya gelir. Çocuğun adı, övülmüş kimse manasına gelen Muhammed’tir. Küçük yaşta yetim kalır, amcası ve yakınları tarafından büyütülür. Hz. Muhammed, büyüdüğünde üstün ahlaki niteliklere sahip bir genç olur. Yüce Allah O’nu Arapların cahiliye dönemindeki kötü yaşam tarzından, içki, zina, hırsızlık gibi kötü adetlerden korur. İnsanlar değerli eşyalarını O’na emanet eder, toplum O’nu el-Emin olarak tanımlayarak O’na el-Emin ismini verir. Hz. Peygamber, kendisine peygamberlik vazifesi verilmeden önce bile yaşadığı toplumun sorunlarıyla ilgilenir, erdemli bir toplum inşası için mücadele ederdi. Örneğin bazı Kureyş kabilelerinin, Mekke’de haksızlığa uğrayan insanlara yardım etmek amacıyla yaptıkları ve Hz. Muhammed’in de katıldığı antlaşma olan Hilfü’l-Fudûl O’nun bu mücadelesine bir örnektir.
Peygamberlik
Hz. Muhammed (s.a.s) 40 yaşına geldiğinde, hicri takvime göre yılın dokuzuncu ayı olan Ramazan ayında, Cebrail aracılığıyla Allah’tan ilk vahyi alır. Ona vahyedilen ilk mesaj, “Yaratan Rabbinin adıyla oku!”’dur. Böylelikle Hz. Muhammed’e İslam’ı tebliğ görevi tevdi edilir.
Hz. Muhammed’e yirmi üç yıllık bir dönem boyunca vahiy gelmeye devam eder. Allah tarafından “Kur’an” olarak adlandırılan bu mesaj tüm insanlığa şu temel ilkeyle seslenir: Yaratıcı Allah’ın birliğine, Meleklerine, Peygamberlerine, Kitaplarına, Ahiret Gününe, Kader ve Kazaya inanmak.
Peygamberliğinin ilk on üç yılında, insanları puta tapmayı bırakıp tek Allah’a inanmaya davet eder. Ona ilk inanan, “Müslümanların annesi” olarak isimlendirilen eşi Hatice olur. Hz. Muhammed (s.a.s) tebliğ yaparken Mekkeliler onu putperest yaşam tarzlarına karşı bir tehdit olarak görürler. Zayıfların haklarına dikkat çektikçe güçlülerin öfke ve gazabını üzerine çeker, fakat her daim fakir ve mazlumların yanında olarak tebliğ görevini: “Güneş’i sağ elime, Ay’ı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut ben bu uğurda canımı veririm.” diyecek kararlılıkla devam eder.
Onu bu inancı terk etmeye ikna etmek için rüşvet, işkence, boykot gibi birçok yola başvururlar. Tüm bu eziyetlere rağmen Müslümanlar, İslam’ı terk etmezler. 622 yılında, Allah, Hz. Muhammed (s.a.s)’e Mekke’nin kuzeyindeki Medine şehrine göç etmeyi emreder. Hicret Müslümanların takviminin başlangıç tarihi olacak derecede önemlidir. Medine’de Müslümanlar uyum içinde yaşayan bir topluma dönüşür. Her dinden, kabile ve ırktan pek çok insan İslam’ı kabul eder. Her kesimden insan Hz. Peygamber’in üstün şahsiyetinden ve zarafetinden etkilenir.
Hicretin sekizinci yılında, Hz. Muhammed (s.a.s), Mekke’ye 10.000 kişilik bir orduyla, kan dökülmemesi ve intikam alınmaması emriyle geri döner. Devesinin sırtında Mekke şehrine başı neredeyse devenin boynuna değecek kadar eğilerek tevazu ile girer ve şöyle seslenir: “Bugün size Yusuf Peygamber’in kardeşlerine söylediğini söylüyorum: ‘Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. Sizler özgürsünüz.’”
Bir yıl sonra hac mevsiminde veda hutbesini irad eder ve ashabına, ümmetine ve insanlığa son seslenişinde şöyle der:
“Cahiliye’den kalma tüm adetler kaldırılmıştır. Faizle tüm alakanızı kesiniz. Ne haksızlık edin ne de haksızlığa uğrayın. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takvâ iledir. Bundan sonra putperestlik son bulmuştur…”
Bu sırada kendisine şu ayet nazil olur: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim…” (Kur’an, 5/3)
632 yılında vefat eden Hz. Muhammed (s.a.s), Arabistan’ın Medine şehrine defnedilir.