Kur’an’da Kader ve Kazâ

Kur’an’ın birçok ayetinde kader kelimesi ve türevleri geçmektedir. Ancak bu ayetlerin hiçbirinde halk arasında alın yazısı olarak da isimlendirilen şekliyle insan fiillerinin ortaya çıkmadan önce belirlenmesi anlamında veya terim anlamında kullanılmamıştır. Kader kelimesi Kur’an’da daha ziyade ölçmek (Zuhruf, 43/11; Kamer, 54/49; İnsân, 76/16); bir ölçü dâhilinde tayin ve takdir etmek (Abese, 80/19; Kamer, 54/12) önceden ölçüp-biçip hüküm vermek (Vâkıa, 56/60); her şeyi bir ölçü ve nizama göre düzenlemek (Yûnus, 10/5; Enʽâm, 6/96) gibi sözlük anlamlarıyla kullanılmıştır.
Kader kelimesinin geçtiği ayetlere baktığımızda Allah’ın her buyruğunun bir kader olduğu (Ahzâb, 33/38), O’nun her şeyi amacına uygun bir tabiatla yarattığı ve hedefine yönelttiği (Aʽlâ, 87/2-3), yılların hesap edilebilmesi için aya evreler koyduğu (Yûnus, 10/5), geceyi dinlenme vakti ve güneşle ayı hesap ölçüsü olarak belirlediği (Enʽâm, 6/96), insanların yaratılışlarını, rızıklarını ve ölümlerini tayin ettiği (Fussilet, 41/10-12; Furkân, 25/2) belirtilmektedir. Bu ayetlerde hem Allah’ın kâinat için koyduğu ölçü, nizam ve kanunlar hem de insanların yaratılış, yaşayış ve ölümüne ilişkin yasaların Allah tarafından düzenlenmesi kader/takdir kelimesiyle ifade edilmektedir. Allah’ın tabiat ve toplum hayatını düzenlemek amacıyla âleme koyduğu yasalar herkes için eşit derecede geçerlidir. İslam düşüncesinde bu yasaların toplum hayatını ilgilendiren kısmına Kur’an’dan hareketle sünnetullah; tabiatta geçerli olan fizik, biyoloji ve kimya kanunlarına ise tabiat kanunları anlamında âdetullah denmiştir.
Kur’an’da bütün nesne ve olayların belli bir düzen içinde gerçekleşmesi Allah’ın ilim, irade ve kudret sıfatlarıyla ilişkilendirilmiştir. Konu ile ilgili ayetlerde Allah’ın her şeyi bildiği, insanların açıkladıklarından ve kalplerinde gizlediklerinden haberdar olduğu (Bakara, 2/77), O’nun ilminin gaybı, göklerde ve yerde bulunan (Mücâdele, 58/7; Fâtır, 35/38), gizli ve açık her şeyi kuşattığı (Tevbe, 9/78) bildirilmektedir. Yine ilahi iradeyi konu alan bazı ayetlerde Allah’ın mutlak iradesine vurgu yapılmakta ve Allah’ın dilediğini yapacağı (İbrâhîm, 14/27), bir şeyi dilediğinde ona ‘ol’ demesinin yeterli olduğu (Nahl, 16/40), dilediğini saptıracağı ve dilediğini de hidayete erdireceği (Raʽd, 13/27) ifade edilmektedir. Buna karşılık insan hürriyetine vurgu yapan ayetler de bulunmaktadır. Bu ayetlerde de insanların iman ve inkâr arasında tercih yapmakta özgür olduğu (Kehf, 18/29), Allah’ın hiç kimseye zulmetmeyeceği ve herkesin kendi kazandığının karşılığını göreceği (Câsiye, 45/22) belirtilmektedir. 
Bu ayetler Kur’an bütünlüğü içinde ve bağlamları dikkate alınarak okunmazsa, aralarında çelişki olduğu ya da bunların kaderciliği telkin ettiği düşünülebilir. Nitekim düşünce tarihimizde bu ayetleri kaderci bir bakış açısıyla yorumlayanlar olmuştur. Ancak bu tarz ifadeleri insanın hürriyetine ve sorumluluğuna vurgu yapan ayetlerle birlikte ve ilahi iradenin tabiata ve insana ilişkin yönleri arasındaki farkı dikkate alarak okumak gerekir. 

3