DİN NEDİR NE DEĞİLDİR? kitap

Adnan Bülent BALOĞLU


özet

Din… Üç harfli, tek hece bir kelime. Söylenmesi ve akılda kalması kolay ancak asla sıradan, alelade, önemsiz, değersiz, lüzumsuz bir kavram değil. Günlük hayatın en yerleşik, en sık duyulan, en çok konuşulan kavramlarından biri. Tarihin en eski ve en köklü kavramlarından biri olarak insanlık kadar yaşlı. Bir diğer deyişle, insanın yeryüzü serüveninin başlangıcına kadar gider yaşı. Dün her yerde vardı, bugün de var ve insanın yeryüzü varlığı sürdüğü sürece var olmaya devam edeceğinden şüphemiz olmasın. Her yeni nesil onu konuşmaya, tartışmaya devam edecek. Din dediğimizde, insanın nefes aldığı, varlık belirtisi gösterdiği her yerde âdeta bir ışık, bir gölge gibi onu takip eden, tüm zamanlarda ona yoldaş olmuş bir kavramdan bahsediyoruz.

Din Nedir?

Din…
Üç harfli, tek hece bir kelime.
Söylenmesi ve akılda kalması kolay ancak asla sıradan, alelade, önemsiz, değersiz, lüzumsuz bir kavram değil. Günlük hayatın en yerleşik, en sık duyulan, en çok konuşulan kavramlarından biri. Tarihin en eski ve en köklü kavramlarından biri olarak insanlık kadar yaşlı. Bir diğer deyişle, insanın yeryüzü serüveninin başlangıcına kadar gider yaşı. Dün her yerde vardı, bugün de var ve insanın yeryüzü varlığı sürdüğü sürece var olmaya devam edeceğinden şüphemiz olmasın. Her yeni nesil onu konuşmaya, tartışmaya devam edecek. Din dediğimizde, insanın nefes aldığı, varlık belirtisi gösterdiği her yerde âdeta bir ışık, bir gölge gibi onu takip eden, tüm zamanlarda ona yoldaş olmuş bir kavramdan bahsediyoruz.
Din…
Kimi zaman hafife alınıp alay edilen, küçümsenip görmezlikten gelinen, kimi zaman toptan reddedilen, artık devri kapandı, modası geçti denen bir olgu. Kimi onu halkı uyutan bir afyona benzetti, kimi onu mit ve hurafelerle denk tuttu. Kimi için korku ve hezeyanlardan türeyen bir kurmacaydı, kimi içinse zihnin saçma bir ürünüydü. Bir gerçek var ki, nice inkârcı, eğer aksini tembihlemediyse, dininin merasimleri eşliğinde gömüldü kara toprağın bağrına. Ona koyu bir kin, amansız bir nefret ve düşmanlık besleyen niceleri kin ve nefretlerinin yakıcılığında kavrulup kahroldular. Bugüne kadar dinin mabetlerine, sembollerine ve inançlarına savaş açan, ismini ve fikrini dahi duymaya tahammülü olmayan sayısız insan gelip geçti, fakat din varlığını hâlâ sürdürüyor. Ali Fuad Başgil’in dediği gibi, dini ‘küflü’ geçmişin bir mirası, artık mazide kalmış bir ‘gericilik’ olarak görenler “kendi hayallerini gerçek sanan çocuklar” gibi yanıldılar. (Başgil 1982: 15, 30)    

1