İSLAM’DA KADER VE KAZÂ İNANCI kitap

Dr. Ahmet Mekin KANDEMİR


özet

Kader ve özgürlük sorunu, insanlığın ilk dönemlerinden itibaren gerek felsefi ve dinî çevrelerin gerekse sıradan insanların gündemini meşgul etmiş ve yoğun tartışmalara neden olmuştur. İnsanın davranışlarında özgür olup olmadığı, özgür ise bunun dayanağının ne olduğu, eylem ve davranışlarının gerçek anlamda ona nispet edilip edilemeyeceği, yaptığı eylemlerin Allah tarafından belirlenip belirlenmediği vb. sorulara tarih boyunca birçok düşünür ve din adamı cevap aramıştır.

Kader Problemi

Kader ve özgürlük sorunu, insanlığın ilk dönemlerinden itibaren gerek felsefi ve dinî çevrelerin gerekse sıradan insanların gündemini meşgul etmiş ve yoğun tartışmalara neden olmuştur. İnsanın davranışlarında özgür olup olmadığı, özgür ise bunun dayanağının ne olduğu, eylem ve davranışlarının gerçek anlamda ona nispet edilip edilemeyeceği, yaptığı eylemlerin Allah tarafından belirlenip belirlenmediği vb. sorulara tarih boyunca birçok düşünür ve din adamı cevap aramıştır. Bununla birlikte neredeyse tüm inanç mensuplarında özgürlükçü ve kaderci yaklaşımı savunanlar olmuştur. 
İslam toplumunda da kader problemi Hz. Peygamber döneminden itibaren insanların zihinlerinde bazı soru işaretleri uyandırmış ve bazı münferit tartışmaların konusu olmuştur. Ancak bu konudaki asıl tartışmalar sonraki dönemin siyasal ve sosyal olaylarıyla birlikte ivme kazanmıştır. Düşünce tarihimizde ilk olarak insanın tüm fiillerini kader kapsamında değerlendirerek davranışlarında hiçbir iradesi olmadığını savunan ve kaderci anlayışı benimseyen bir ekol ortaya çıkmıştır (Cebriyye). Buna karşın insan fiillerini kazâ ve kaderin dışında tutan ve insanın eylemlerinde tamamen özgür olduğunu savunan âlimler de olmuştur(Kaderiyye-Muʽtezile). Ehl-i Sünnet geleneği ise hem insanın sorumluluğunu hem de ilahi kudret ve iradeyi dikkate alan daha mutedil bir yaklaşım sergilemiştir. 
Kader ve kazâyla ilgili en önemli problem, davranışlarımızın önceden belirlenmiş ilahi bir program doğrultusunda zorunlulukla mı yoksa kendi özgür irademizle hür bir şekilde mi meydana geldiğidir. Günlük hayattaki olaylara verdiğimiz tepkiler aslında konuya yaklaşım tarzımızı da açığa çıkarmaktadır. Örneğin başımıza kaza, hastalık veya bir felaket geldiğinde “ne yapalım takdir böyle imiş”, “kaderin önüne geçilmez”, “olacak ve öleceğe çare bulunmaz” diyerek bunu kaderle ilişkilendirir ve bu olayların Allah’ın takdiri ile başımıza geldiğini ifade ederiz. Benzer şekilde suç işleyen ve bundan dolayı hapse girenlere “kader mahkûmu; hayatında başarılı olamamış veya çok acı çekmiş kimselere “kaderi kötüymüş” deriz. Bazen de alınacak tedbirlerin sonuçları değiştireceğini ima eden yorumlar yaparız. Örneğin sigaraya bağlı kanserden vefat eden birine “keşke bu kadar sigara içmeseydi.”; aşırı hızla kaza yapıp ölen birine “bu kadar hızlı gitmeseydi ölmezdi.” diyerek tedbirin olayları değiştireceğini belirtiriz. Gerçekten bu olaylarda ilahi takdirin ve insanın rolü nedir, meydana gelen bu olaylarda başka insanların veya bizim hiç sorumluluğumuz yok mudur gibi soruların cevaplanması gerekmektedir. Biz bu kitapta, Ehl-i Sünnetin yaklaşımını esas alarak kader konusunda zihinleri kurcalayan sorulara cevap aramaya çalışacağız. 

1